Edebiyat ve Sanat 91 Felek bir denize, yıldızlar da başlarına güneş ışığından al- tn taç giyen dalga sırtlarına benziyor. Yahut siyah bir satıh üzerine gece zencisinin eli yüz bin fil dişi yuvarlak serpmiş, Kehkeşan, okları gözükmiyen bir yaya benziyor. Şahap hedefi gözükmiyen bir ok. Bu kadar zenginlik, kudret, debdebe ve azamet sahibi olan gök yüzü de bizim gibi âciz ve muhtaç. * Bizim ölçümüze göre büyük olan yıldızlar filhakika çok bü- yüktürler, fakat buna rağmen, müthiş bir hayret içinde dönüp dolaşıyorlar. Büyük, sert, süratli, parlak ve yüksektirler. Fakat iyi bakarsan onlar insandan daha aşağı. İnsanlar şeklen her ne kadar küçük ve hakirdirler. Fakat mânen yıldızdan daha yük- sek bir mevki işgal ederler. Çünkü onlar idrak sahibidirler. Yıldız gibi alçağa (hafifi) düşmeyip daima kemelin en yük- sek noktasına (eve) çıkmağa çalışan insanlar ne kadar takdire lâyıktırlar. - İçinde yüksek arzu taşımıyan gönül, parlak bir cevher de olsa (vâlâ) yüksek değildir. Ota bak. Topraktan başını çıkardı mı hemen yükselmeğe meyleder. Cihan his ve akıl kumaşiyle doludur. Fakat onu alacak pa- rası olmıyan adama bunun ne faydası var? İnsanlık namına bir heyulâdan başka bir şey olmıyan, nasıl insaniyet mevki ve rütbesi ile iftihar eder, & Kâinatın aczini anlayınca o ıztırap içinde dahi kendi kud- retsizliğimden sevindim. Çarhın aczini görünce feleğe doğru . kaldırdığım başımı indirdim. Gönlümü içimdeki göke çevirdim. Bu gökün yıldızı gök yüzündeki yıldızlardan ziyadedir. Onun bulutu hayalden, şahabı aşktandır. Onun ayı irade, güneşi du- rendişi akıldır. * O, mekân denen varlıktan halâs olmuş bir göktür. O, zama- nın inkilâbından emin bir göktür. Orada korku yerine emniyet,