Edebiyat ve Sanat 85 Şunu da söyliyeyim ki efendim, soğuk kanlı, az konuşur, kendini siler bir tip olan klâsik detektif tipi Laton olmaktan ziyade Anglo-Saxondur, Bir de İngiltere ahlâk ve âdatı itiba- riyle işitilmemiş cinayetler haznesidir. Haftalık büyük bir ga- zete her pazar günü İngilterede, ortadan kaybolan erkeklerle kadınların korkunç bir listesini basar. Bu cinayetler İngilizin fıt- ratından, muaşeretinden doğar: İngiliz husüsi adamdır, susan adamdır, kapanan adamdır; gevezelik, dedikodu, mahrem has- bihal İngilizde yoktur; hattâ İngilizde papasa günah çıkartmak da yoktur. çünkü confession da bir gevezeliktir. Bu sessiz ya- şayışa cinayet ne kadar yakışır, değil mi efendim? Pertavsızlı adam yine İngiliz mendilini çıkardı, enfiye çek- ti. Biliyordum, şu bitmiyen konferansın bütün âmili bu hınzır mendildi. Fakat, ben, sonu gelmiyen bu lâkırdıları bir yerde görmüştüm; ama nerede? bulamıyordum. Pertavsızlı adam boyuna anlatıyordu: — Bilirsiniz (bu, üçüncü «bilirsiniz» di, üçüncü istihza!) Belçikalı romancı Georges Simenon halkın nazareti altında bir cam odanın içinde bir tek mürekkepli kalemle bir günde bir roman yazdı! Yine bilirsiniz, İngiliz dram muharriri Edgar Wallace da- ha çabuk yazıyordu; hattâ İngilterede bulunduğum sırada bir kitapçı, bana diyordu ki: «Wallace'ın öğleden evvelki eseri işte, Lütfen yarım saat sonra gelirseniz öğleden sonraki eserini de alabilirsiniz!» Tabii bu kitapları bir çok stenolarla, dictaphone- larla böyle çabuk vücude getiriyordu. Dictaphone'un önünde, günde on altı bin kelimeden fazla söylüyordu. Fakat ben bu lâkırdıları bir yerde mutlaka okumuştum. Düşüne düşüne buldum: bu, Paul Mourand'ın bir konferansıy- dı. Yalnız işin içinde hokkabazlık vardı. Wallace'ın eserleri hak- kında İngilterede kitapçı ile Paul Morand konuşuyordu, ve bu pertavsızlı adam bana karşı, İngilteredeki kitapçiyle kendisi konuşuyordu. Dayanamadım: — Galiba Paul Morand'ı çok seviyorsunuz efendim? dedim. Lâfı değiştirdi: — Bendeniz, dedi, bu kütüphaneye dört beş ay devam ede-