106 Her Ay sında geniş bir bilgiye maliktir. Bilgi bakımından onu en fazla alâkadar eden şey klâsik kültürdür. Yalnız büyük bir ressam olmakla kalmıyan Planson, müzi- ge merak sarmış ve muvaffak olmuştur; hattâ o, müthiş bir sporcudur da. Ailesinde kendinden başka hiç bir münevver ye- tişmemiştir. O, çok gençken sırf bir eğlence olsun diye başladı- ğı resme sonraları fena halde merak sarmış ve nihayet bu, on- da mübrem bir ihtiyaç halini almıştır. Bazı neş'eli ânlarında: «Bu mikrop da bana acaba nereden geldi?» der ve tatlı tatlı güler. Planson henüz genç iken iyi bir ressam ona bir kaç nasihatte bulunmuş ve onun tesiri altında kalan Planson, kendinde müstesna bir karakter ve orijinalite yaratmağa muvaffak olmuştur. Planson: «Eğer ben bu nasihatleri almasaydım, bir çok se- nelerim heder olur ve belki de ben, bugünkü ben olamazdım» der. Bir müddet, Planson, resim akademisinde çalışmıştır. Fa- kat orada hiç bir istifade elde edememiştir diyebiliriz. Onun muvaffakiyeti, şahsi bir muvaffakiyettir. O, kendi kendine ça- lışmış ve günün en meşhur sanatkârlarından olmuştur. Yavaş yavaş, münevver ve sanatkârların devam ettikleri meclislere girerek, şunun bunun dikkatini celbetmeğe başlamış ve branşının münevverleriyle arkadaş olmuştur. Eserlerinde kübizm, fütürizm gibi gayri tabii hiç bir çizgi- ye tesadüf edilmez. Planson sanatını ciddi bir zaviyeden ele alıp işlediği için, eserleri daima birer sanat eseri olmuş ve her- kes tarafından beğenilmiştir. Planson der ki: «Resim, kendine göre, âhenkli bir şiire ma- liktir ve bu, çok mühimdir», Gerçi Plansonun eserlerinde şiire benzer bir âhenk, bir tatlılık vardır. Bütün bunlar o kadar spontane, o kadar tabii şeylerdir ki, Plansonun bir eserini seyrederken, onu, tabiat eserlerinden tefrik etmek güç olur; hattâ bazı noktalarda o, ta- biatin fevkine bile yükselir, İşte o zaman Planson, insanlıktan çıkıp, bir yaratıcı, bir dâhi olur ki, Plansonun en büyük husu- siyeti de budur: Tabiatin fevkinde bir tabiat yaratmak!