zi hafı- tta çok bilmek- ' hafıza munta- ımiyen— | ırır. Bu ıları da | e nakil | asından | .en iyi | r. Yük- / ası, hiç ir âmil afızalar hafızayı lür. Sa- | bu ihti- | iyat ve 1 ve sa- | Imaktan ! NÇ ıfhumu) n, Bour- eskiye- fat keli- sarılmış. e 30 un- zatetme- inci sa- (m ) ve 320 UNUTTURAN SUYUP! Yazan: Çeviren: G. de la Fouchardiğre Servet YESARİOĞLU Gene, bugünlerde bir kilise merdivenlerinde, yaşlı bir ka- din buldular, hem de üstü başı pek temiz bir kadın... Bu kadın, tam manasile kendini kaybetmişti, öyle bir hal- deydi ki, artık kendini bir türlü bulamıyordu. Demek ki bu kadıncağız, hani şu, ruhçuların ruh dedikleri ötedenberi kararsızlık içinde bocalıyan filozofların da manevi şahsiyet dedikleri şeyi kaybetmişti. Herbirimizin manevi şahsiyetimiz, geçmiş zamana taallük eder. Çünkü hal yoktur, istikbal ise saklıdır. Demek ki, ruhumuz iz bırakmış bir takım hatıraların mecmuasıdır ki, bu mecmua âdeta faydalı bir takım şeylerle beraber bir yığın abuk sabuk seyleri de ihtiva eden köhne bir gazeteye benzer. İhtiyar ka- dıncağız, kim olduğunu, adının ne olduğunu, nerede oturduğu- nu, yetmiş senedir neler yapabildiğini, velhasıl, bunların hiç- birini bilmiyordu. Eski türkülerini, unutmuştu, eski dualarını unutmuştu, eski batıl itikatlarını unutmuştu. Velhasıl, kendini kaybetmezden evvel, neydiyse onların hepsini yerlere ser- mişti... Gazeteler, kadına kısacık: «Zavallı hatuncağız...» dediler. (*) «Eau de Lethö>. Lethö esatire göre cehennem derelerinden biridir ki, onun SU- yundan içenler geçmişi kâmilen unuturlar.