EE 124 e Her Ay Güneş arkamızdaki sırta gömüldükçe karşı taraftaki tepe- nin üzerine serpilmiş bulunan çam ağaçlarına git gide kırmızı- laşan bir ışık yolluyor ve vadiyi süratle artan bir loşluğa terk ediyordu. Serin bir ilk bahar günü idi ve orta yerde akan kü- çük dere mırıltıya benzer seslerini duyurmağa başlıyordu. Yoldan bir kaç araba ve otomobil gelip geçti. Bizim kamyo- nun yanında biraz durdular ve şoföre bir şey lâzım mı diye sor- dular. İçerisinde boş yer bulunan bir kamyon, vakit geçtikçe telâşları artan ve mütemadiyen şoföre söylenen bizim yolcu- lardan iki kadını aldı Konyaya götürdü. Diğer yolcular grup grup oturmuşlar, bir şeyler anlatıyor- lardı. Bizim yanımızda bulunan ve buraya yakın köylerden bi- rinde bakkal olduğunu söyliyen tahta ayaklı bir ihtiyar kalkıp otomobile gitti, çuvalını sırtladı, şoföre bir kaç küfür savur- duktan sonra yola düzüldü. Adam akıllı akşam olmuştu. Yol amelesi çadırlarına döne- rek ateş yakmağa başlamışlardı. Bizim kamyon şosenin bir ke- narında muazzam bir hayvan ölüsü gibi hareketsiz duruyordu. Şoför ve muavini, üstleri yağ ve toprak içinde, yüzlerinden si- yah terler damlıyarak, bir kenara oturup uzunca bir dinlenme yapıyorlardı, Yolculardan ekserisi bu gibi hâdiselere alışık oldukları için sadece başlarını sallıyorlar ve sepetlerini, çıkınlarını açarak bir şeyler yiyorlardı. Bir müddet daha geçip ortalık adam akıllı kararınca şoför yol amelesinden bir fener alarak yeniden işe koyuldu. Biz yol- cular, birdenbire çöken sükütun içinde, olduğumuz yerlere uzan- mış, kımıldamadan duruyorduk, Arkamızda güneşin kaybolup gittiği tepenin ağaçları bir- denbire mavimtırak ve soluk bir ışığa gömüldü. Arkadaşımın yüzüne baktım. O, gözlerini karşıya dikmişti. Yamacın üzerine seyrekçe serpilmiş olan siyah çamlar, süratle aydınlanan gök yüzüne titrek siluetler çiziyorlardı. Arkadaşım bir müddet de bunları seyrettikten sonra: — Nerede ise ay görünecek! dedi. Tam bu sırada, kekik kokuları ve ince çıtırdılarla dolu ha- me da kıs me Tir ası lar lıy içi