150 Her Ay milli edebiyat tarihiyle uğraşanlara bırakır. İki muharrir veya iki edebiyat arasında temaslara, taklitlere, membalara, tercü- melere, eserlerin intişarını tetkike ve iki millet arasındaki mu- tavassıtların rolüne ait meseleleri mukayeseli edebiyatçıya bı- rakır. Fakat, muhtelif milli edebiyat tarihlerinin keşif veya tah- kik ettikleri vâkıalardan, müdekkiklerin üzerinde tevakkuf et- tikleri fikir ve his temayüllerinden ciddiyetle istifade eder, ve mukayeseli edebiyat tarafından elde edilen neticeleri ehemmi- yetle nazarı dikkate alır: çünkü, edebiyatlar ve muharrirler arasındaki fikir ve şekil mübadeleleri, tesirler ve aksülâmeller o kadar kıymetli vâkıalardır ki, umumi edebiyat onları mücer- ret vaziyetlerinden kurtararak, benzerlerine yaklaştırmağa, birleştirmğe ve nihayet bir mecmua halinde inşa etmeğe çalı- şır. Buraya kadar söylediklerimize iyice dikkat edilecek olur- sa, görülür ki, umumi edebiyat,.ne milli edebiyatların, ne de mukayeseli edebiyatın yerine kaim olmak için çalışmaktadır. Bu iki bilgi şubesinin mesaisine muvazi olarak, hattâ mesaile- rinden istifade ederek, daha farklı evsafta bir terkip yapmağa gayret etmektedir. Bir tek edebiyatın tarihi, zaman içinde dar, fakat çok uzamış, binaenaleyh mahdut bir inkişafı gösterdiği halde, en mühim mukayeseli edebiyat mevzularını tetkik eden eserler iki muharrir veya iki edebiyat arasındaki, az veya çok uzun bir devre esnasındaki tesirleri tâkip ettiği halde, umumi edebiyat, çok geniş bir sahaya yayılan, fakat devamı belki çok kısa olan edebi hâdiselerin tetkikiyle meşgul olur. Fransız münekkidi Brunetiğre'in dediği gibi, «milli edebi- yat tetkiklerini, Avrupanın umumi edebiyatına ait tetkiklerle muvazi götürmeğe çalışmalıdır». Her büyük muharrir, bizzat kendisinin, ve sonra da eserinin, her şeyden evvel ve bilhassa bir ruh tetkiki olduğunu unutmamalıdır. Her edebiyat, muhar- rirde mutlak surette şahsi olup hiç bir yabancı katkı bulun- mıyan kelime serveti ve üslüp meselelerini, his ve tesir âle- mini tenvir eder. Bu mânada, bir milletin edebiyatını tetkik- te bir şeye istinat mevzu olamıyor. Yalnız, nâtamam kaldığı muhakkaktır, ve tarih adını almak liyakatini kazanır kazan- maz, kendine bir hudut çizmeğe, devreleri tâyin etmeğe mec- bur kalıyor. i