gd i— 25İ, Edebiyat ve Sanat 143 «Rahmetli Mes'udi (Mürucüzzeheb) adlı kitabında diyor ki: Allah, Âdem Yalvaça, Cennetten inmesi hakkındaki buyru- gunu tebliğ ettireceği zaman, Meleklerini, karşısına (Türk) su- retinde göndermişti. Yine, sözüne güvenilen bazı kimselerden işittiğine göre, (Şeyhuniye) hânkahı şeyhi Bedreddin-il-kudsi de bu hikâyeyi aynen nakletmiştir. Yalnız onun hikâyesinde şöyle bir ilâve de vardır: (Melekler, hazreti Âdemin yanına geldikleri zaman, onun- la türkçe konuşmuşlar ve kendisine «Turçuk» demişlerdir). Türk âlimi Doğan, bu hikâyeyi böylece anlattıktan sonra ilâve ediyor: «Âdem Yalvaçın meleklerle türkçe konuşması hikâyesinde aklı selim sahipleri için çok büyük ve yüksek bir hikmet var- dır. Allah, yalnız hakkı ve hakikati söyler, İnsanları doğru yola yönelten ancak odur...» Şimdi, 788 sene evvel yazılan Kâşgarlı Mahmudun (Divanı Lüğat-üt-Türk) ünü açıyorum... Birinci cildin üçüncü sahifesin- den aynen şunları tercüme ediyorum: «Sözlerine güvenilen, dediklerine inanılan Buhâra ve Ni- sabur imamlarından işittim. Bunların ikisi de Peygamber Mur- hemmede isnat ederek, bana, şunları söylediler: Yalvaç Haz- reti Muhammed, kıyamet alâmetlerini, âhır zaman fitnelerini ve Oğuz Türklerinin çıkacağını anlattıktan sonra dediler ki: (Teallemu lisanettürk feinne lehüm mülken tuvala — Türk di- lini her halde öğreniniz. Çünkü Türklerin yurdu çok uzun ve geniştir). Dil âlimimiz Mahmut, bunu yazdıktan sonra diyor ki: «Vebali, günahı anlatanların boynuna olsun, eğer Peygamberin bu hadisi doğru ise, herkesin türkçe öğrenmeleri vâciptir. Eğer bu söz; hadisi sahih değilse bile, sağlam bir düşünce ve mantık insana, mutlaka Türk dilini öğrenmeyi emreder». Yine Divanın birinci cildinin (293) üncü sahifesinden aynen şunları tercüme ediyorum: <Türk, bu millete, Allahın koyduğu bir addır. Bana, (İbni- Garki) den işittiğine göre, Kâşgarlı imam şeyh Halef zade Hü- seyin haber verdi. O da, Ebu Bekir Müfid-ül-Cercerai'den işit-