2 Edebiyat ve Sanat 115 Öyle mi? Soruyor. Düşünüyor. İçinden «ne münasebet?» der- ken dudakları tekrarlıyor: «İnan Halük, ezeli bir şifadır aldanmak». Fikretin görüş zaviyesi bazirgân ve asilzade zümrelerinin mihverinden ve aşınan orta sınıflar merkezinden öteye geçmiyor: memlekette hiç bir iktisadi kalkınma göze çarpmıyor. Köylü, derebeyi ve Düyunu Umumiye şartları altında bunalmış. Esnaf ucuz Avrupa malları önünde şiddetle iflâs ediyor, Bir avuç şe- hir burjuvazisi ecnebi sermayesine yardakçılık ediyor. Abdül- hamit sureta herkesi yıldırmış. Bu «beşer» mi, o inmeli bacak- Jariyle atlıyacak? Yeni nesillere, zehirden şifa sunar gibi: «inan: yani «al- dan» nasihatinde bulunuyor. (İnanımsızlık). İnanmakla aldanmak bir- Reybilik: birine müsavi olduktan sonra, artık neti- cenin nereye varacağı kestirilebilir. «Efes» Ömer Seyfeddin, «İnanma! nefrete, aşka, fenalığa, iyiye, «İnanma, hisse, hayale... inanma her şeye;» <İyi» veya «fena» diye bir takım cevherler var. Onlara kar- şı ya «nefret» yahut «aşk» beslenirken daima «his» mi, «hayal» mi diye şüpheye düşülür. Edebiyatı Cedide mantığına göre, kâ- inatta yalnız: iyi ile aşk bulunmalı. Yazık ki hakikat bambaşka bir şey. Ayrı ve birbirine zıd cevherler, diyalektik denilen zin- cirlenişle birbirlerini kovalıyorlar, Arap saçı oluyorlar. Hiç bi- risinde baka yok. İyinin arkasından fena, aşkın peşi sıra nefret geliyor. Mademki öyledir, bunlardan hangisine inanmalı? Edebiyatı Cedide bu diyalektiğe akıl erdiremiyor. İyi kötü yaşıyorum mu diyorsun? Fakat: «Yarın türap olacak ağlıyan, gülen şimdi! «İnanma! işte nasibin ölüm ve nisyandır». Mademki en sonunda toprak olacaksın (mademki cedit ede-