134 z Her Ay nasıl dönecekti. Cebindeki son parayı vererek bu sazı almıştı. Şimdi ne yapacaktı... Yanına gider gitmez ayağının hareketi durdu. Arkadaşım da gelmişti. Çabucak hatırladığı bir yalanı söylemeğe başladı: — Ali, evlâdım! Senin sesini beğendiler amma, yaşın biraz büyük. Buraya yirmiden büyük olanları almıyorlar. Senin için uğraşıp hususi bir şey yaptıracağız. Fakat uzun sürer belki, sen Konyaya dön, biz işin olunca seni buldurur, haber veririz. Ali bütün bunları fevkalâde ehemmiyetli bir şeymiş gibi kaşlarını hafif kaldırarak dinliyor, âdeta ezberlemeğe çalışıyor- du. Fakat gözleri bana ilişince irkildim. Nedense bu siyah ve büyük gözler bana sahibinin bu lâfların bir tekine bile inan- madığını ifşa eder gibi geldi. Her hangi bir şey yapmış olmak için: — Gelin, bir lokantada yemek yiyelim! dedim. Odadakilerin münakaşası hâlâ devam ediyordu. Bizim çık- “tığımızın farkına bile varmadılar. Bir kebapçıda karnımızı doyurduk ve bu esnada hemen he- men hiç bir şey konuşmadık. Onu kandırmağa imkân yoktu: — Seni çağırıp zahmet verdik, affedersin! de denilemezdi. Ben bunları düşünürken kebapçıdan çıktık. Ali bir şey söy- lemek ister gibi bir kaç kere yutkundu ve boynunu bükerek: — Sizi mahcup çıkardım, beyim, sakın kusura kalmayın! dedi. Sonra, hayret edilecek bir seyden bahsediyormuş gibi göz- lerini hafifçe açarak ilâve etti: — Ben o odada bir türlü sesimi bulamadım! Ve yanımızdan ayrılıp gitti. Ertesi sabah aramızda topladığımız bir kaç lirayı kendisine vermek ve onu Konya otobüslerine bindirip selâmetlemek için Haymana hanına giden arkadaşıma hancı, Sivaslı Alinin sazını iki liraya satıp yol parası yaptığını ve şafakla kalkan bir kam- yona binip Konya yolunu tuttuğunu söylemiş. 16/7/1937 Sabahattin ALİ