Portre Prof. M. Şekib O yalnız bir ruhiyat profesörü değil, bir edebiyat adamıdır da! İlmi hakikatlerin en güzel şekillerini edebiyatta bulduğuna inanan mütefekkir, son nesillerin genç sanatkârlarını etrafında toplar. Onlarla sanat meselelerini uzun uzadıya münakaşa et- mekten zevk alır. Bunun bir neticesi olarak edebiyatçılar onu kendilerinden sayarlar. Bir zamanlar Ziya Gökalp ne ise, bugün M. Şekib odur. Yalnız şu fark ile Ziya Gökalp şiir de yazardı, o bunu yapmaz, fakat yazılarında edebiyat davalarını psikoloji bahislerinin çerçevesi içine sokar ve orada her iki meseleyi bir- den halletmeğe uğraşır. Hariçten ona baktığınız zaman hiddetli bir münakaşadan yeni çıkmış sanırsınız. Burnu o kadar kızarmış ve alnında ter damlaları birikmiştir. Sakın buna aldanmayınız. Onda «dur, fa- kat dinle!» diyen meşhur Yunan filozofu kadar geniş bir müsa- maha vardır. Ruhunun süküneti ile yüzünün manası daima bir tezad teşkil eder. M. Şekib'in şark âlimlerine çok benziyen bir tarafı vardır: Şişmanlığı. İlim onu şişmanlatıyor. Yazın «Hıristos» yokuşunu yayan çıkmasına ve «Yörükali» de hergün deniz banyosu yap- masına rağmen bir türlü zayıflıyamıyor. Uzviyetindeki bu tem- sil kabiliyetsizliğine mukabil, başında en çetin meseleleri kolay- ca hazmetmek kudreti günden güne artmaktadır. XX