Edebiyat ve Sanat 141 danında uyananmahpus, yatağında terliyn ümitsiz hasta, bir zillet tufanında kendisini her an boğulmuş sanan biçare vel- hasıl her cinsten muztarıp sabah güneşini bir şifa gibi bekler. Ve o gelir gelmez bütün sefalet ve iztiraplarının hiç olmazsa hafifliyeceğini zanneder. Bu da gösteriyor ki insan kafası için sarahat en tabii ihtiyaçtır. Hakikatte bütün bu zavallılar için güneşten beklenebilecek ne vardır? Hangimiz arkamızda bu zalim gözün aynı çiğ parıltıyla aydınlattığı günlerin bir birine benziyen sıkıcı yükünü hatırlamayız?.. Fakat ne çıkar? Bir kere güneş doğsun, gecenin velevki uykusuz olsa bile gene yarı rüya dolu olan eteği ortadan çe- kilsin ve insanlar kendi hakiki yüzlerini alsınlar, şehir bütün bu hayaletlerinden kurtulsun ve çeşmenin sesi, gündüzün ka- labalığında sadece bir çeşme sesi olmağa razı olsun. Bende iş- te, bu ilk zelzele gecesinde, uykusuz bir günün her dakikası sırtıma nasıl yükleneceğini bilmekle' beraber - çünkü uykusuz- luk bende ancak seyahat kitaplarında okuduğum o irtifâ has- talıklarınabenziyen bir rahatsızlık yapar- sabahı bekliyordum. Ve nihayet sabah güneşi, beni evimin bir türlü atlamağa cesa- ret edemediğim eşiğinde yorgunluktan bitap, insan oğluna bütün hayat ve çalışma emniyetini veren temkinini kay- betmiş, sağa, sola rakkas gibi gidip gelen bir duvar parçasına hazin, hazin bakarken buldu. Ertesi gece şehrin her mydanı acayip bir panayıra dön- müştü. Çadırlar tahtadan ve gaz sandıklarından yapılmış ku- lübeler, dört direk arasına ve üstüne gerilmiş kilim ve secca- deden yapılma acaip meskenler hatta sadece önleri örtülü ara- balar... Ve bunların arasında alçak sesle konuşan ihtiyarlar, kadınlar, alğlıyan küçük çocuklar, gidip gelen siyahlı beyazlı hayaletler, Karısı doğurmuş sevinç şaşkını bir arkadaşa elime geçirdiğim birkaç gaz sandığı ile iki kalası hediye ettiğim için ben yersiz yurdsuz kalmıştım. Gecenin ilk kısmını bir arkada- şın çadırında çay içerek geçirdim ve sonunda geldiğim anda beri çadırın bir köşesinde ârkası bize dönük hiç kımıldanma < dan ve konuşmadan duran karısına acıyarak ayrıldım. İlerle- yen gece ne olsa bu insan kalabalığına bu saatte getirdiği sü- künetle manzarayı tamamlamıştı. Sessizlik tamdı. Yalnız bir