Felsefe, Ruhiyat ve İçtimaiyat 73 Gerçi her mücerret kelimenin manasının indi olduğu ka- dar müşterek ve külli tarafı da var, Bu, Puankare'nin sevdi- gi tabirle onun commode — elverişli tarafıdır. Sanki her mü- cerret kelime şe'niyetin yarısını ifade ediyor ve bütün kavga- lar diğer yarısı üzerindedir. Meselâ «madde» kelimesini ala- lım. Elverişli manası üstünde ihtilâfımız yoktur. Şu kâğıt bir maddedir. Fizik bize diyor ki bu atomlardan, atomlar da elek- tronlardan mürekkeptir. Buraya kadar herkes birbirile anla- şabilir. Fakat vaktaki madde, içini dolduran mananın bütünile, en mücerret haysiyetile, yani «maddiyet nedir?» davası halin- de önümüze çıkar, maddeyi ruhtan ayırmak veya ikisinin mü- nasebetlerini tayin etmek zarureti önünde kalırız, o zaman pa- nik başlar. Bu panik korkusu, zannediyorum ki, Viyana eko- lüne mensup bazı filozoflara felsefe tabirlerini vahşi bir tasni- fe tabi tutmak cesaretini vrmiştir. İnsanın mefhum sistemi ile tabiat arasındaki tezatlara dikkat eden bu zekâlar, an'anevi tabirler arasına idam sehpları kurarak ve bir çok ıstılahları manasız bulup atarak mücerret kelimelerin içinden ampirik haysiyeti olanları muhafaza etmek istedilre. Bu, davanın za- ten halledilmiş olan bir yarısını kurtarabilir, fakat öteki yarı- sını açıkta bırakır. Tahmin edersiniz ki burada ben bu meseleyi halledecek değilim. Sadece felsefi düşüncenin yakın tarihteki şüpheleri içinden bir ümide çıkmak için bu davayı bir edebiyatçı görü- şüne göre vazetmek istedim. Fikir hayatımın en tatlı kâbusla- rından biri olan bu problemin içindeki sergüzeştimden sizi ile- ride de haberdar edeceğimi umarım. Peyami SAFA