134 Her Ay o kayanın üstüne çıkarmış gibi yapıyor ve karşısındaki muhay- yel uçurumu şöyle tasvir ediyor: — Oh! bukadar yüksekten bakmak ne gülünç! İnsanın başı dönüyor! Tâ aşağıda kanatlarını çırpan kargalarla akba- balar âdeta hamamböceklerine benziyorlar; kayalık sahildeki balıkçılar fare gibi görünüyorlar... v. 5...» Gloster'in tepesine çıkmış olduğu bu kayalık sembolik bir mana ve şümulü haizdir. Bütün dram oraya aksetmektedir. Bu kaya o dramın resmi, sureti gibidir. Glester'in tırmandığı bu tepeden bizim de zekâmız çılgın gibi insan okyanusunun üs- tüne dimdik yukarıdan bakmaktadır. Aşağısı felâketin ve cin- netin uçurumlarıdır. Eserin bu cephesi de fazlaca Maurice Mae- terlinek'i hatırlatır. Zaten Shakespeare'in eserlerinden ilham olmıyan kim kalmıştır, hangi temaşa üstadı?.. Her şey onda mevcuttur. Çok kere en modern dramda bile İngiliz dâhisinin izlerini buluyoruz. Ne tükenmez define! * Kral Lir Şehir Tiyatrosunda harikulâdenin üstünde bir muvaffakiyetle oynandı. Gerek ilk defa kullanılan «Dönen sahne» ile dağda geçen dört tabloyu birbiri arkası sıra hiç aksat- madan değiştirebilmeleri, gerek bütün dekorların güzelliği ve mizansenin her hususta yüksekliği teknik noktasından çok bü- yük bir tesir bıraktı. Fakat bilhassa en ufak role varıncaya ka- dar her rolün çok ince ve yorucu bir itina ile hazırlandığı anla- .şılıyordu. Fakat hiç şüphesiz eserin en büyük muvaffakiyet â- mili Ertuğrul Muhsin'dir. Garpte ancak en büyük, en namlı ak- törlerin, meselâ İngiltere'de 1741 ile 1779 arasında «Garrick» in, Fransada da son asırda «de Max», «Antoine» gibi sanatkârların oynayabildiği bu rolü Türkiyede ilk defa ayni kuvvetle bir Türk aktörü oynadı. Demek ki yalnız bu noktadan bile bu hadise, göğ- sümüzü iftiharla kabartacak milli bir sanat zaferidir. Bu zafer Türk tiyatrosunu bir anda yirmi yıl daha ileriye götürdü denebilir. Artık yol açıktır. Değil mi ki en güç iş başarıldı. Hem de sa- laştan bir tiyatroda... Şimdi bu kadar değerli sanatkârlara lâyık olan mermerden binayı bekliyoruz. Türk milleti sanat sahasın- da da böyle âbidelere lâyıktır. Halid Fahri OZANSOY