levli şey, eha- tine :vler ıdan yü- rkek yağı- ' bir rma- : de, gel- . ya- elin- ıydı. neğe ların ıyan unu- » ka- rleri kkat enir. ese- mış- posu yılan mih- sine İk za pi İlim ve Fen 79 iştirak etmek üzere saraydan bir davetiye almıştı. Vaka 1921 senesinde cereyan ediyordu. Rahip, akşam saat altıya doğru saraya gitti. Bahçede takriben bir kadem derinliğinde, dört met- re uzunluğunda, iki metre genişliğinde bir hendek kazılmıştı. Bu kendekte takriben dokuz kadem sahninde ağaç kömürü ate- şi dolu idi. Rahip Desparture işin içinde bir hile olup olmadığını an- lamak üzere hendeği muayeneden geçirmiş ve içinde hakiki a- teş bulunduğuna kanaat getirmişti. Hendeğe yaklaşınca insan tahammül edilmez bir hararetle karşılaşıyordu. Mihrace, bü- tün ailesi efradı ve bütün saray erkânı oraya geldiler. 250 kişi kadar bir kalabalık toplanmıştı. İçlerinde şehirde oturan Avru- palılardan da bazı kimseler vardı. Herkes ateşten yirmi metre uzakta yer aldı. Müslüman Hintli, ateşe bir metre kadar yaklaştıktan sonra, saray hizmetkârlarını, alevlerin üzerinde yürümeğe davet et- mişti. Tahminen iki yüz kişi, bunlar meyanında, çoğu hıristi- yan olan mihracenin muzikacıları, yalın ayak ateşin üstünde yürüdüler. Sonra, bir iki araba dolusu kurumuş palmiye yaprakları getirtilerek ateşin üstüne atıldı. Bu kuru yapraklar derhal tu- tuştu ve yüz kadar insan, adam boyu yüksek alevlerin içinden, hiç bir zarara uğramadan geçtiler. Muzikacılar da, ellerinde musiki aletleri ve bu aletlerin üzerinde notaları takılı olduğu halde bu alevlerin ortasından geçtiler. Rahip Despartures, in- sanların yüzlerini yalayan alevlerin, musiki aletlerine ve nota kâğıtlarma da dokunduğunu fakat bunları katiyen tutuştur- madığını kaydediyor. Mihracenin polis müdürü ile bir İngiliz mühendisi, ikisi de katolik oldukları halde müslüman Hintli- nin yaktığı ateşten tıpkı diğer kimseler gibi, hiç bir zarar gör- meden geçmişlerdir. Bunların tecrübeden sonraki ifadelerinde şu sözlere tesadüf ediliyor: «Bir fırın sıcağı içinde olduğumuzu hissediyorduk, fakat ateş bizi yakmıyordu». Mihrace, tecrübenin bittiğini haber vermek üzere ayağa kalktığı zaman, müslüman Hintli, ateşin yanıbaşında, müthiş ıztıraplar içinde kalmış gibi, kıvranmakta idi. Su istedi ve hiz- metkârların getirdiği suyu büyük bir iştiha ile içti, Bir Breh-