işa- sın yok bir bil- hiç gü- 145 Edebiyat ve Sanat tü, karım hasta idi, başka üzüntülerim de vardı. Kısacası ka- derle diş dişe, yumruk yumruğa olduğum günlerden biriydi. Bilmem sizde de böyle midir, yolculuk benim üzerimde da- ima iyi ve unutturucu bir tesir yapar. Iztıraplarımızın, üzün- tülerimizin mekânla, yahut hayatımızın tabii muhitiyle sıkı bir alâkası olsa gerek. Bir muharririn dediği gibi, falan yerde en kesif şiddetinde olan bir acı iki yüz kilometre daha ötede ve başka insanlar içinde biraz daha hafif ve daha kabili tahammül oluyor. Bununla beraber acıdan acıya fark var, ve benimki a- cıların en büyüğü, evlât acısı idi, üstelik de yağmur yağıyordu. Oh, size bu yağmurlu günlerin bende yaptığı aksülâmeli nasıl anlatmalı? Böyle günlerde ben değişir, büsbütün başka adam olurum, Başka bir adam, tam kelimesi değil... Bütün bir mazi en kötü, en karanlık, en tamir edilmez taraflarile içimde canla- nır, hortlaklarımla başbaşa kalırım. Böyle zamanlarda hayat sanki bütün çeşmelerini kapatır, yalnız bir tanesi, azap ve üzün- tünün kaynağı kalır ve ben onun bulanık aynasında bütün ömrün en kötü muhasebesini yapa yapa kendimi seyrederim. Bu sefer de öyle oldu; her zaman ayak basar basmaz gündelik üzüntülerimden sıyrıldığım, yalnız kendimin olduğum Hay- darpaşa garı bana bu sefer büyük ve karanlık bir lâhid gibi geldi. Trene ayni ruh haleti içinde bindim. İzmite kadar hep ayni ıslak ve rutubetli hava içinde, tıpkı bir olukta seyahat eder gibi geldik. Hiç bir şey düşünmedim, hiç kimseyi görmedim, sadece vagonların üstüne ve pancerelerin camlarına değdikçe yağmurun çıkardığı sesi dinledim. Bir tabutta uyananlar yer altının mutlak sessizliğinde kendi nabızlarını ancak böyle din- lerler. Zaman zaman içimdeki boşluğu kısa bir şimşek gibi oğ- lumun hatırası deliyor, bir an için onun küçük ve muztarip yü- zü, bir büyük örümcek gibi yağmurun dört bir tarafıma gerdiği kül rengi üzüntü ağlarının içinden uzanıyordu. O zaman ben bu obsessiondan kurtulmak için ellerimle yüzümü kapatıyor ve muttasıl yer değiştiriyordum, sonra tekrar yağmurun sesine dalıyor, tekrar bu ince ve muzır ağın altında insana sıkıntı- nın ve kâbusun bizzat kendisi gibi görünen, güneşsiz, renksiz hayalet manzaralara dalıyordum. İzmitten sonra uzun bir müddet yine böyle sürdü, sonra 10