102 Her Ay Saray devrinde edebiyatın bir cazibesi de politika idi. Biz, Kemalin, Hâmidin, Fikretin, politika tarafla- rına bayılıyorduk: Fikret «Sis» i yazdığı için büyük şairdi. Ke- mal nebi idi, vahyi: «Git vatan Kâbede siyaha bürün!» dü. Hâ- mit dâhi idi: «Târık, Endülüs hükümdarlarının hazineleri için- desin!» demişti. Hatta sarayın zulmüne târizdir diye Mizancı Murat beyin «Turfanda mı? Turfa mı?» sı bile edebiyattı; Abdülhalim Mem- duhun manzumeleri bile şiirdi. Siyasi hicivler, zalim hükümetler devrinde, muharrirle- rine büyük lütuflarda bulunurlar. Hugo'nun Expiation'u, Bar- bier'nin, Thönier'nin Jambes'leri, Agrippa d'Aubignönin Tra- gigues'i, Ziya Paşanın Zafername şerhi, Fikretin Sis'i gibi... Halit Ziya politikasız bir edebiyatla devrini fethetti ki bu, güçtür. Halit Ziyanın edebiyatına hayatı da yardım etmedi: Namık Kemalin yüzünde Magosa zindanının karanlığı duruyordu; Fik- rette, eğilmeyen heykelin mermeri vardı; mektep çocukları bu nebilere bayılıyordu. Halit Ziyada böyle bir sahne tertibatı yoktu. O, zalim hü- kümetler devrinde, sanat adamlarını küçültecek kadar ehemmi- yetli bir refah içindeydi. Öyleyken sırf sanatının sırtına dayan- dı, büyük kaldı. Halit Ziyanın kuvvetli bir tarafı daha var: O, sanatı sahi- den sevdi. O, parasızlığın mecburi inzivası içinde mecburi ça- lışan adam değildi. Onun hayatında, refah, her eğlenceyi ona kolaylaştıracak kadar erkenden ve bizim memlekete göre bol mikyasta başladı. Fakat Halit Ziya, hayata fukaralığın ördüğü dört dıvar ara- sındaki mahrum insanların çalışacakları kadar çalıştı. Dünya lezzetlerinin hiç biri eserlerini muntazam yazmak için odasına kapanmaktan Halit Ziyayı alıkoyamadılar. Müreffeh bir adam- da elli sene süren bu sanat aşkı, bir ahlâk faziletidir; sessiz, cakasız bir sanat imanıdır. İşte 5 Mayıs gecesi biz hem Türk romancısını, hem bu iman adamını alkışladık. Mithat CEMAL