r mı? ı ha!.. kışma- ca bir irlerin sebbüs uikast ar İa- 'akkisi . Hele ir; ve ir. asdet- onlara tâ bir ydana tlarını * kud- na bir Joper- r, hal- tara- lerme- de de- kevvü- si Ya- kında- ahazâ eridir, udi ve rinden teşhir iminin Edebiyat ve Sanat 97 abuk sabukluğunu isbat edebilirim amma o merasime kapı- lanların adedini eksiltemem. İlmi hakikatleri avam sevmez, avam efsane içinde yaşar, yaşamak için muhtaç olduğu malümatı masallardan alır, ona çok şey de lâzım değildir, milyonlarca varlığı yaldızlamak için birkaç basit yalan ye- ter. Uzun sözün kısası, hakikatin insanlar üzerinde tuta- mağı yoktur. Hem isabet ki tutamağı olmamış, zira haki- kat insanların istidadile de menfaatlerile de zıttır. — Siz Yunaniler gibi güzel, mükemmel safsata yapı- yorsunuz. İstidlâllerinizde hemen hemen Pan'ın Filavtasını örnek ediniyorsunuz gibi... Amma ben hakikatin dalâletsiz, yalansız, nüfuzlu bir kuvvet taşımakta olduğuna iman edi- yorum. Hakikat diyorum, amma dikkat ediniz, zira o gü- zelim hakikat ve adalet kelimelerinin hakiki manalarını anlamak için onları tarif etmemek kâfi... Onların bizzat kendilerinde parlıyan bir güzellik, lâhuti bir nur vardır. Ben hakikatin zaferine inanırım, ve onun için bugünkü fe- lâketlere göğüs gererim. — Size hak verebilirdi. Fakat umumi bir tez olarak zannediyorum ki hâdiseler ve insan hakkında elde mevcut bilgi, malümat, bizzat insanlara ve tekemmül etmiş hâdi- selere pek az uyar. Bu uygunsuzluğu giderecek ve onlara bizi ve zihnimizi yaklaştıracak vasıtalar tamam değildir, ve kifayetsizdir. Gerçi zaman yeni bir takım vasıtalar keş- fediyor amma keşfettiğinden fazlasını da imha ediyor. Bana kalırsa Madame Roland hapishanede kuvvetli bir kalb ve ithinanlı bir fikirle ahlâfın bitaraflığına müracaat etmekte beşeri adalete safdilâne itimat göstermiştir, çünkü ahlâf alâkadar olduğu şeyde bitaraf değildir, ancak lâkayt olduğu zaman bitaraf olabilir, amma o vakit de kendisini alâkadar etmiyen şeye omuz silker. Onu unutuverir. Ahlâf Madame Roland'ın zannettiği gibi hâkim olmamıştır ve ol- mıyacaktır, ahlâf bir halk yığınıdır, ve bütün halk yığınları gibi kör, mütehayyir, sefil ve şedittir: O, sever, amma, bil- 7