74 Her Ay Gayri ihtiyari hatıra geliyor: Şair, eğer zamanının ye- di sekiz Hasanpaşa karakolundan gecen inkılâp yolunu tavsiye ediyorsa, orada insanın ayakları yürümeden kabar- maz mı? Yok, yürünecek medeniyet yolu is, buharlı nakil vasıtalarını bile geride bırakan yirminci asra doğru, niçin biz hâlâ Çin Kulileri gibi yayan yürüyelim? Fakat, Cedideci bu gibi kuşkulardan ırak kalır... ve yol- cunun nânemolla iradesile şiirin zoraki gayreti, yani ukelâ- lığı düşe kalka konuşurlar: “Ooh çığ uçmuş!.. — Görüyorum, lâkin bundan ne çıkar. “Durma yürü, artık ister ise insan oğlu dağ yıkar; “Yürü yürü, arık yeter dinlendiğin elverir.,, Burada, bir kere “yürümek,, mastarının her satırda üç beş defa bolca tasrif edilmesine rağmen, insan şiirin daha başlarında iken adamakıllı yoruluyor; ortalarına doğru ise birdenbire dama deyip duruyor. Şiiri okuyanda yerinden kı- mıldıyacak iştiha kalmıyor. Düşünülecek bir noktadır bu.. Ondan sonra, haydi yürüyelim, peki amma, nereye? Bu cidden “ömür,, yolculuğun sonunda şair bize hangi açık sosyal hedefi gösteriyor? Meçhul. Bir ideal yokken, “dağ deviren misin? zincir kıran mı- sın?,, kabilinden tekerlemelerden “ne çıkar?,,. Yapılan tavsiye, Fikret'ih bedbinliğini nikbin bir tavırla tekrarlamak- tan, yani tersine bedbinlikten başka nedir? Ahirete Fakat, ayni şairin başka şiirleri okunun- taban tepmek : ca mesele aydınlanır. “Miri mümaileyh,, in çizdiği yoldan yürünseydi, bugünkü Türk milliyetinin hâlâ “Ümmeti Muhammet,, likte pinekli- yeceği çabuk anlaşılır: Kur'a neferinden Mehmet Emin “— Aman fena oluyorum ah ah ah! “— Hafiflersin, açılırsın biraz oku töve et...,,