elelerin işıkane | XVIL. ve hissi asrının Fransız mantiz- nanalar I tama- fı mah- r neşre- esirlere aşka €- etmekte erhangi | limi, bu derken, Sırpla- ohe yok yetlerini eseleler- ek sure- geçme- vwerilen- yere iyi- ardır ki, yet de- r ve ha- ze'ın bir speare'in © nısraları, elle He- iktürmüş ci mon» ıyol mu- Edebiyat ve Sanat 85 harriri Cervantös'in eseri), Robinson (İngiliz muharriri Da- nel de Foe'nun eseri), Gulliverin (İngiliz romancısı Swiftin eseri), Candide'in (Voltaire'in eseri), Molidre'in birçok tiyatroları, beynelmilel edebiyatın klâs ik darbımesel- leri haline gelmiştir. Maamafih, bu neviden bazı muvaffa- kiyetler başka edebiyatlara, içinde yaşanılan şeraiti içtimai- ye kalıbına uydurularak veya olduğu gibi nakledilerek de, devam ettirildiği görülür. Faraza, Ahmet Vefik Paşanın Moliğre tiyatrolarının bazılarını adapte, bazılarını da ay- nen tercüme etmesinde şeraiti içtimaiyenin biraz daha mo- dernize bir karikatürünü yapmak, bundan başka bir de başlamak üzere olan tiyatroya orijinal bir atmosfer getir- mek gibi bir tasavvur mevzuubahsolabilir. Bu suretle hazırlanan ve edebi cereyanların izahı için birinci derece ehemmiyeti haiz olan bu ilk çalışmadan son- ra, elde edilen neticeleri tefsir ve izah etmek ameliyesine geçmek icap eder. Hakiki bir umumi edebiyatçı, bunları, a- ralarında sıkı ve ayrılmaz münasebetlere göre birleştirmeğe çalışacaktır: Eğer, ahlâki fikirleri tetkik ediyorsa, faraza Rousseau'nun veya Nietzsche'nin fikirleri karşısında ouya- nan aksülâmel, ve gene eğer, şekil tesirlerini, mecazlı veya hissi iki üslüp üzerinde uğraşıyorsa, müelliflerin eserlerini yazdıkları lisan ne olursa olsun, bu edebi hâdiseleri yanya- na koymak lâzımdır. İzahta muhtelif edebiyatlara ait olan müşterek meselelerin kaynaşmış bir şekilde mütaleasına â- zami ehemmiyet vermek, birbirine benziyen şeyleri yaklaş- trmak, sonra da benzerliklerine nazaran bu suretle teşek- kül etmiş grupları, bu gruplara dahil bulunan metinlerin ait oldukları edebiyatlar arasındaki farkı hiç hesaba kat- madan birleştirmek icap eder. Bu prensip bir defa kabul edilince, hâdiselerin tarihi sırasını, mümkün olduğu kadar ya- kından takip etmek meselesi kalır. Meselâ, XVHI. inci asırda ve XIX uncu asrın başında Avrupa edebiyatında tabiat his- sinin gittikçe artan ehemmiyeti mi tetkik edilmek isteniyor? Bunun için, evvelâ hassasiyeti aksettiren metinlerle, umu- miyetle tabiat hissini temsil eden metinleri birbirinden sa- rih bir şekilde ayırmalıdır. Bu temyiz yapıldıktan sonra,