Her Ay Yağmur mevsimi gelir geçer, fakat kimse ona vaadini hatırlatmazdı. Ortalık tekrardan yanar tutuşur, gene Serin günler beklenir, onlar da geçer, ve bu çark böyle döner giderdi. Bütün bu haller beni pek mütehassis etmekle beraber, Ta- kor Dadaya karşı, evvelce söylediğim gibi gizli bir öfke bes- liyordum. İhtiyarın haddi zatında oldukça ince bir zekâsı ve sağlam bir muhakemesi olmasına rağmen sülâle ve hanedan konuşulunca akıl ve mantığa meydan okurcasına iddialar sa- vurması beni çileden çıkarıyordu. Fakat yalnız bu değil, daha derin ve karışık bir sebep var. İhtiyara içerliyordum. Niçin mi? Anlatayım. * Ben isteseydim, üniversite hayatımda birkaç sene de cün- büş ve sefa ile vakit geçirebilirdim, babamın serveti buna İaz- lasiyle müsaitti. Fakat ben öyle hummalı bir faaliyetle çalış- tm ki Kalkütada diplomamı aldığım vakit mezunlar arasında en genciydim. Ahlâk yolunda lekesiz, pürüzsüz, tertemiz yaşa- dım. İlâveten: Bunu söylemek gerçi yakışık almazsa da, haki- kat ve umumi kanaat bu merkezdedir, enikonu eösterişli, hattâ güzel bir gencim. Tabii ki şu Bingal memleketinde ne kadar kız babası varsa hepsi gözünü bana dikti. o Muhitin çılgınca rağbet ve hücumu gözümden kaçmıyordu. Fakat ben kendimi dirhem dirhem satmağa azmetmiştim. Müstakbel karım hak- kında hayaller kurdukça, zenginlik, güzellik, zarafet ve irfa- nın gayesi olan ideal bir mahlük tasavvur ediyordum. Bana teklif edilen izdivaçlar ve drahomalar günden güne artıyordu. Ölçüp biçiyor, hiç bir kızı kendime lâyık göremiyordum. Şa- irin dediği gibi: Sonsuz zaman, kıyısız mekân Belki sana denk olanı yaratır. Bana eş olacak mahlük bu memleket içinde henüz anasın- dan doğmamıştı. Evet, ancak ebediyet, her ihtimali sinesinde gizliyen lâyetenahi benim dengimi vücuda getirebilirdi! Böyle düşünüyordum. Gençlik ve kibir bu derece zihnimi yor- muştu. iz la