izce de let alâ- <atinde mi, sa- bulun- lu bir karak: ı Babu, 'dikleri Bir a- giyin- .- Va- ümkün 'a aldı. isterdi. tum- pı bir sahibe retifa- ibin ü- Najan- ar edi- rbetze- r ve â- girer- foyası Zaten tinden iyareti ı diğer Edebiyat ve Sanat 113 iki arkadaşımız da - önceden tasarlandığı gibi - altın dizisini, gümüş buhurdanlığı, kıymetli şalı, telkâri gül yağı şişesini to- parladılar ve azametli bir merasimle götürüp arabaya yerleş- tirdiler. Biçare Kaylas Babu bir şey söyliyemedi ; valilerce usul ve erkân bu olacaktı. Ben olanı biteni bitişik bir evden seyrediyordum. Gülme- den böğrüm sızlamıştı. Bir an geldi ki kahkahalarımı salıver- mezsem çatlıyacağım zannettim ve yandaki odaya kaçtım. Ka- pıyı henüz kapamıştım ki hayretle döndüm. İçeride mindere ka- panmış bir genç kız vardı. Bayılacak gibi, katılacak gibi, öle- cek gibi ağlıyordu. Benim gülmekten takallus etmiş yüzümü görünce yerinden fırladı ve ağlamadan kısılmış bir sesle coştu: Dedem size ne yaptı? Söyleyin ondan ne kötülük gördünüz? O- nu neye kandırıyorsunuz? Niçin onunla oynuyorsunuz? Söy- leyin, niçin?... Ah... Siz, bizden ne istiyorsunuz?...,, Fazla söyliyemedi, minderin üstüne yıkıldı kaldı. Benim gülmem geçmişti artık. Bu yaptığım işi ben sadece yaman bir muziplik diye telâkki etmiştim; bir kalb kırabileceğim hatırım- dan bile geçmemişti. Tekme yemiş bir köpek gibi sıvıştım. O güne kadar nazarımda “Kuzum,, - komşunun torunu, nun ismi - izdivaç piyasasında boş yere müşteri bekliyen e- hemmiyetsiz ve değersiz bir metadan ibaretti. Şimdi hayret ve elemle keşfediyordum ki, orada, minderin üzerinde yaralan- mış bir ruh hıçkırıyor. Gece sabaha kadar gözümü uyku tutma- dı. Ertesigün, erkenden, Kaylas Babunun evine gittim ve bir gün evvel aşırdığımız kıymetli eşyaları, uşak Ganeşe teslim et- tim. Koridorun ortasından “Kuzum,, un tatlı ve dokunaklı sesi geliyordu: “Canım büyük babacığım, ah benim şeker dedeci- gim, anlat bana, vali hazretleri sana neler söyledi, bir daha an- lat dedeciğim!,, İhtiyar için denebilirdi ki on para ver söylet, on kuruş ver sustur! Artık hikâyenin sonu gelmek bilmiyordu. Dizleri dibin- de küçük kiz, bir sevgi kahramanı, parlak gözleri ihtiyara takılmış dikkatle dinliyor, rolünü sonuna kadar oynuyordu. Gözlerimden yaşlar dökülüyor, kalbim elemle eziliyor, eri- yordu. O gün geç vakit, ihtiyarı yalnız bulacağım bir saatte, 8