l 08 Her Ay ettiği için rahmet okuyorum. Ben mükemmel bir terbiye ve tahsil gördüm, mesleğimde sonuna kadar muvaffak oldum. Kendi kuvvetiyle yükselen bir adam olduğum için iftihar duya- rım. Kasamdaki gıcır gıcır banknotlar, boş bir dolapta tozla- na duran bir asalet şeceresinden elbette daha kıymetlidir. Belki bu sebepten Kaylas Babuya karşı gizli bir öfke besli- yordum. Onu eski derebeylik kredisinin şöhretiyle har vurur harman savurur gördükçe zannediyordum ki benim babam eli- nin emeğiyle zengin olduğu için Babu bize hor bakıyor! Ona, belli etmeksizin içerliyordum. Halbuki Kaylas Babuyu sevmiyen tek kişi yoktu, çünkü o, dünyadaki insanların en masumu, en temiz yüreklisiydi. Herkese gülümser, herkesle hoş geçinir; iyi günde olduğu gibi kara günde de kendisini komşu ve ahbaplarına tamamiyle vak- federdi. Her tanıdığının aile işlerine sarfettiği yorulmaz ve emsalsiz bir nezaketi vardı. Meselâ sokakta rastladığı ahbabı yakalar ve candan bir alâka ile sorardı: “Canım kardeşim, sizi gördüğüme ne sevindim. Küçükler nasıl, ağabeyiniz nasıl? Halazadenizin ateşi varmış, dün duy- dum, acaba düzeldi mi? Amcanızıda çoktandır gördüğüm yok, rahatsız falan değil ya inşallah. Hem sizin... Affedersinir, hanımefendiler afiyettedir inşallah?...,, Kaylas Babunun giyip çıkaracağı pek noksan olduğu halde daima tertemiz giyinirdi. Elbiselerini, yatak çarşatlarını, sec- câdesini her gün bin itina ile havalandırır, güneşlendirir ve eliyle fırçalardı. Eşyası az, fakat düzgündü. Uşaksız kaldığı zamanlar evini kilitler, gizli gizli ev hizmeti, ütü ve saire ya- par, sonra tekrar kapıyı açar ve dostlarını kabul ederdi. Eski servetten elinde birkaç kırıntı kalmıştı. Bir gümüş buhürdanlık, gülyağı dolu telkâri bir şişe, bir altın tabak, kıy- metli bir şal, eski devrin saray merasimlerine mahsus bir hilât ve dededen kalma kıymetli bir sarık. Mürabahacı pençe- lerinden bin zahmetle söktüğü bu parçaları her fırsatta şahit çıkârarak Najancur Babularının şöhretini ihya etmeğe çalışır- dı. Dünyanın en yumuşak en mütevazı ruhu için bu bir zâaf noktasıydı. Ne çare!... Sülâlesiyle övünmeden duramazdı. Eşi