rleşmiş, eta ca- e tapın- rdı dur- Kayalar çöken S$i- debiyatı Edebiyat ve Sanat Cedideye temel olan üstün tabakaların yürüyen birer pıhtı haline geldikleri de doğrudur. Lâkin bizim şair sözüne ze- min ve zaman tahsis etmiyor. Falan cemiyetin filân sınıfı demiyor. Hattâ sırf bir cemiyet, meselâ Osmanlılık böyledir, mülâhazasını bile hışmına az buluyor. Alelıtlak “Âdem ev- lâdı,, bir “cife,, dir, “'pıhtı,, dır hükmünü savuruyor... Bu ka- darına ne hakkı var? Cedideci o şair, sosyal münasebetlere karşı o derece gocunmuştur ki, o münasebet- ler içinde baş rolü oynıyan insanın maddesine, manasına, bi- çimine, özüne, işine düşünce elhasıl nesi varsa her şeyine kafa tutar: Hangi insan: “Kocaman bir karın, küçük bir baş “Az düşün, çok ye, daima uğraş,, Mısraile âdetâ: Yazıklar olsun ve ne ayıp... ki insanın kafası karnından küçükmüş! feryadını basar. Ne yapalım? Gaddar tabiat, Âdem oğluna normal insan şeklini ve- rirken Edebiyatı Cedidecilerin o husustaki mütalea ve fikirle- rini almak nezaketini göstermediyse, kabahat kimde? İhtimal “Pazarola Hasan Bey,, inki kadar büyük bir başı insanlara yakıştıran Cedideciler, bir ciheti unutuyorlar: Uz- viyette kafayı da, karını da taayyün ettiren şey insanın iş ve geçim tarzıdır. “Hüda nekerde,, herkes, - şairin sözüne ü- yarak - “daima uğraş,, mayıp da, Cedideciler gibi bir takım kendi kendini yiyen kuruntularla ömür tüketseydi - böyle bir ömrün imkânsızlığı bertaraf - çok sürmez: Yer yüzü “incir çekirdeği,, kadar ufak başlılar (mikrosefaller) ile dolardı. Cedideci hülya ve eretizm hali beynin asıl cevherini dümura uğratan o derece yaman bir zehirdi. Gerçi, dünkü nesil için Pazarola Hasan Bey azizlik mertebesine çıkarılmış uğurlu bir tiptir. Lâkin, bugün me- galosefali denilen koca kafalılık ana karnında veya pek kü-