e uzak, e müthiş “Nevras- tutunuz, kalkınız. geçirmek tutamı- | Memuri- ısa cevap- tırlamıyo!r- Edebiyat ve Sanat — Saadet hastalığı! — Pi — Saadet... Yani işsizlik hastalığı! Yine anlıyamadım. — İşsizlik saadet midir?.. Diye güldüm. — Eski iisanlarda işsizlikle saadeti bir kelime ifade e- der. Fakat bu saadet de çok olunca, değişmeyince her his gi- bi mahiyeti bozulur. Keder, elem olur... Bir idadi talebesine ders verir gibi hazla elemi bana an- lattı. Süren hazzın elem olacağını, değişmiyen eleme de in- sanın pek çabuk alışacağını izah etti. Onca işsizlik, yani “ça- lışmak mecburiyetinden azadelik,, bir saadeti. Lâkin bu sa- adetin üzerine bazan biraz kara bulutlar gelmeliydi. . Fası- lasız bir saadet şüphesiz bir felâketti. — Eğer can sıkıntısından kurtulmak isterseniz bu rahat memuriyetinizden istifa ediniz. Dedi. Sonra... Ne yapayım? Zengin değilim. Diye güldüm. — iyi ya.. Para kazanmak mecburiyeti sizi çalıştıracak. Boş duramıyacaksınız. — Sonra?... Şimdi ay nihayetinde masanızın üstüne cop bırakı- lan altmış lirayı, çalışırken kuruş kuruş muhtelif yerlerden toplıyacaksınız. Sinirleriniz, beyniniz, aklınız, gözleriniz, elleriniz, çalışacak. Koşacaksınız... — Fakat bu benim işime gelmez. — O halde “Sinekür,, ün - sürdükçe elemi olan - raha- tna.. katlanacaksınız. Gülümsiyerek önüme baktım. Hakikaten, ben pek genç bir sineküriyen olmuştum. Bu şüphesiz bir talih eseri idi. Amma ihtiyarlığa uygun gelen şey gençliğe uygun gelmez- di; gençliğe uygun gelen şey de ihtiyarlığa.. Meselâ güzel