Her Ay Dereye doğru gittik. Üzerinden tramvayların geçtiği köprünün altına girdik. Batan güneşi aksettiren, hemen he- men kurumasına yüz tutmuş nehir, geniş yatağı içinde kes- bin bir parıltı ile yanıyordu. Suyun içinde, tahta kaşığını an- dıran gebermiş bir inek yatıyordu. Biz buracıkta, onların üstünde nefis ekmeğimizi yedik. Biz onu, acele etmeden, köylüler gibi başlarımız açık olarak yedik; yüzümüzden akan tuzlu terlerle ıslak bir ha- le gelen kırıklarını, ihtimamla avuçlarımızın içine toplıya- rak yedik. Valentin KATAYEV