54 Her Ay külünü halleder. Bazan da genç bir delikanlı, veya güzel bir kız kıyafetinde onun karşısına çıkar, ve bir pundunu bularâk kendisinin bir ilâhe olduğunu ihsas eder, hırpalanmış bir ru- ha yeni baştan kuvvet verir. Şimdi: Athene'yi biran için Odisenin semavi bir yıldızı, yahut ilâhi bir faninin lâyemut prensibi diye kabul edersek, Omiros'u okurken duyduğumuz saadet ve ihlâs duygusunun nereden geldiğini anlamış ve bu dâhinin füsünkâr san'atına bir anahtar bulmuş oluruz. Odise'yi okurken bir facia destanı okuyoruz, fakat bu facia sükünet ve ferahlıkla duble edil- miştir. Kahraman meşakkat çeker, mihnet görür ve ölür. Fa- kat bu kahramanla teve'ün demek olan ulühiyet, ıstırabın ve ölümün fevkindedir. Yani biz bir yandan fani kahramanın sukutunu ve ölümünü müşahede ederken, ayni zamanda 0- nun lâyemut prensibi olan ilâhın Olimp'te kaygusuz ve mu- zaffer deymumetini temaşa ederiz. İnsanların en zekisi olan Odise ihtiyarlar, fakat zekâyi temsil eden Athene ihtiyarla- maz. Güzel Helen er geç ölür, fakat güzelliğin sembolü Afro- dit daima baki: kalacaktır. Omiros eserinde bu bedii müvazeneyi daima gözümü- zün önünde bulundurmak suretile ruhlarımıza emsalsiz bir müvazene ve müvazeneden doğan inşirah ve ihlâsı telkin e- diyor. Odysseus'ün maceralarını bir defada Maira'dan ve ilâhlardan mahrum olarak tasavvur etmk bizi bu hususta daha iyi tenvir eder zannederim. Odysseus'ün muayyen ve kat'i bir tecellisi olmasaydı, ve bu tecellisinin mukadder za- man zarfında tahakkuku için ilâhlar, gâh onu tazip gâh tak- viye ederek hâdisata karışmasalardı!.. Evet, o zaman ne 0- lurdu? Yalnız çıplak hâdisatı nakledecek ,bir destan nasıl yazılabilirdi? Muharebe, tabiatile mücadele, gurbet, açlık, sefalet, devlet, ejderhalar, periler, yamyamlarla dolu yir- mi sene!!... Klâsik san'atkâr burada duruyor ve demek isti- yor ki: “Böyle şey olamaz. Bir insan bunu yaşıyamaz, bunu tasvir edemez. Bir insan kendi kuru ve âciz varlığile bu me- ceralara kifayet gösteremez. Çünkü bunda müvazene yok- tur.