Her Ay kapamış öylece yatıyorduk. Artık canımız ne yemek, ne de sigara istiyordu. Bir kelime ile hiçbir şey istemiyorduk. Gün ortasından sonra güneş odamızı kavurmağa başladı. Oda- mızın içi kaynıyordu. Perdeleri bile indirmeğe üşeniyorduk. Aşağıda, otelin önünde bir latarna çalıyordu. Bir sokak müur- . ganniyesi iğrenç bir sesle bir şarkı tutturdu. Bu vaziyet ilânihaye böyle sürüp gidemezdi. Fakat gel- gelelim işte sürüp gidiyordu. Diyorlar ki “fakirler,, yemek yemeden kırk gün dayanabilirlermiş... Düşündükçe vaziyetimizi gülünç bulmağa başladık. Acaba işin sonu neye varacaktı. Merak ettiğimiz nokta bu- rası idi. Halbuki mesele, basit bir surette neticelendi: Kori- dorda tahta sandalların çıkardığı bir ses duyuldu. Kapımız gıcırtı ile açıldı. Kapıda Arnold göründü; derin derin nefes alıyordu. Ah sevgili Arnold! Harikulâde gençliğimizin arkada- şı, yorulmak bilmiyen Odesa komsamolü Arnold!.. Bizim ilk siyasi komiserimiz, söz söyleyişlerimizin organizatörü Ar- nold!.. Parti, iki partisiz şairin mukadderatını senin eline teslim etti. Sana: “Onları güzel koru, onlar kabiliyetli ço- cuklardır, onlar bizim işimize yararlar, onları mitinğlerde söz söylemeğe alıştır, onları adam et!,, dedi. Sen bizim rehberimiz ve arkadaşımız oldun!... Bize inandın. Biz seni aldatmadık; sen de partiyi aldatmadın. Sen bizi sabahtan akşama kadar fabrikalara, kulüple- re, mekteplere, sanatoryomlara taşır dururdun!.. Biz bura- larda kısık seslerimizle kendi şiirlerimizi okurduk.. Bu €s- nada sen, kulis arasında durur, sarı çillerle örtülü ellerini karnının üstüne bağlar, memnuniyetinden yarı kapalı göz- lerle bizi dinlerdin. Muvaffak olduğumuz zamanlar sevinç- le yanımıza koşar, dost ve ihtimamlı ellerinle sırtımızı ok- şar, ve bundan sonraki toplantıya geç kalmamamız için bizi yavaş yavaş kapıya doğru iterdin!.. Sokağa çıkınca, ikram- lı bir ev sahibi gibi bizi otomobile yerleştirir, kendin de giderayak, ekseriya hareket halindeki otomobile atlardın.. Otomobilde başında arkaya atılmış Vrangel'den kalma bir