26 Her Ay kılmaz bir gayretle çalışsa, yine istediği neticeyi alamaz. Bir öğretmenin idare ve terbiye edebileceği çocuğun sayısı, yir- mi beşi geçmemek lâzımdır. Halbuki bir çok zaruretler sevkile bu, olamıyor ve öğretmen, hele çok nüfuslu yerlerde, yetmiş seksen çocuk karşısında kalıyor. Böyle bir öğretmen, her türlü yardımdan da mahrum kalınca, ne yapabilir vazi- Tesini nasıl hakkile başarabilir? Garp memleketlerinde mekteplerin en kalabalık sınıf- ları kırkı geçmediği halde öğretmen, ana babaların yardı- mına nail olmaktadır. Bizde geniş bir yardımı bir yana bıra- kınız, çok defa ana babalar, çocuklarının mekteplerine he- men hiç alâka göstermiyorlar. Dört beş yıl kadar önce, hususi bir mektebin idare he- yeti, çocuk ana babalarını konuşmağa çağırmıştı;on beş yir- mi kişi kadar toplandık. Konuşma başlayınca, tenkit yüz gösterdi. Mektebin bir çok kusurları öne sürüldü. “Söyle ya- pılmalıydı, böyle edilmeliydi,, gibi muahazeler, idare heye- tini şaşırttı; tenkitlere cevap veremez oldu. Ondan sonra bir daha böyle bir davet karşısında kalmadık. Ana babalar da, kendi aralarında anlaşıp, mektep işlerini konuşmak ve mek- tebe yardım etmek yolunda birleşmeği düşünmediler. Bugün o mektebe giden çocuklardan ancak üç veya beşi- nin ebeveyni ara sıra uğrıyarak, çocukları hakkında malü- mat istemekle iktifa ederler ve bununla vazifelerini yaptık- larına inanırlar. Geçen gün, bir kız Ortaokulunda derse giren bir erkek öğretmen, kızları bir çocuğun etrafında toplanmış olarak görür; ileriler; kızlardan birinin sıraya kapanıp ayıla bayıla ağlamakta olduğunu görür, Kızcağız kendinde değil. Öğret- men şaşırır;kızların yardımile çocuğu dışarıya çıkarır, kori- dorda bir iskemleye oturtur; başına hizmetçi kadını bırakıp derse girmek ister; fakat kızlar arkadaşlarını birakmak iste- mezler. Mektep içinde bir gürültü, bir telâş. Ne ise, kızın babasının adresi öğrenilir, telefonla haber verilir. Otomo- bille kızı alıp götürürler!