rn 120 © Her Ay nin önünde durmuştu. Maubet meydanını geçmiş, bulvar dö Sen - Jermene girmiş bulunuyorduk. Bulvar o kadar ka- labalıktı ki haberi olmadan yanına sokulabilirdim. Bu ara- luk muhteşem bir şekerci dükkânının önünde durakladığını ve tereddütsüzce dükkâna giriverdiğini hayretle gördüm. Ben dükkânın dışında kalmıştım. Yanımda, soğuktan titri- yen ve camekândaki harikulâde şekerlemelerin seyrine dalan birkaç zenci peyda oldu. İhtiyarın, kırmızı mendilini büyük bir ihtiyatla çözerek kızdan almış olduğu parayı kasanın Ö- nüne koyduğunu gördüm. Biraz sonra elinde kırmızı bir kese kâğıdı olduğu halde dışarıya çıktı ve hayvanat ahçesinin ol- duğu tarafa doğru hızlı adımlarla yürümiye başladı. Gördü- güm manzara beni o kadar hayrete düşürmüştü ki gayri ihti- yari adamın peşine düştüm. Piti& hastanesinin barakasındaki dar sokağa geldiği za- man adımlarını yavaşlattı ve hemen oracıkta eski bir eve giri- verdi. Peşi sıra girmeden önce bir iki dakika bekledim. Alçak- bir merdiveni tırmandıktan sonra kendimi aralık bir kapının önünde buldum: Karanlık ve buz gibi bir oda... Odanın orta- sında, eski paçavralara sarılı üç çocuk, yarı sönmüş bir man- galın etrafına çevrelenmişlerdi. Köşede, odanın biricik mo- bilyesini teşkil eden demir bir karyola ve üstünde temizce bir yatak, yatağın üstünde bir haç ve bir tesbih asılı bulunu- yordu. Bir an için kendimi İtalyada sanmıştım. Çocuklar- dan büyüğü, pürüzsüz bir Toskana lehçesile bana Don Gae- tano'nun tavan arasında oturduğunu söyledi. Yukarıya çık- tari ve kapıyı çaldım. Cevap alamayınca kapıyı hafifçe ara- ladım. Karşılaştığım manzara Şu idi: Don Gaetano, arkası kapıya dönük, küçük bir sobanın karşısında diz çökmüş u- fak bir cezveyi ısıtmakla meşguldü. Yerde eski bir şilte, şil- tenin üzerinde ihtiyarın eski pelerini, yanında bir gazete ve gazetenin üzerinde muhtelif bonbonlar, bir portakal, biraz kuru üzümle ceviz ve kırmızı bir kese kâğıdı duruyordu. Don Gaetano, cezveye biraz şeker koyduktan sonra ka- şıkla karıştırdı ve teminkâr bir sesle: (Ne güzel şey, ne gü-