106 Her Ay Terbiyemiz, şüphesiz ki buna muhalefet eder. Çünkü onun ilk emri bize şöyle der: “İçinden geçenleri saklıyacak- sm!,, Bizi usandıran riyakârlıklar, zamana hastalığı isteri ve hayatın dolu olduğu boş hareketler bundan ileri gelir. Bu hal aktörü bile bozmuş ve onda meslek icabı olması lâzım gelen hassas ruhu öldürmüştür. : Müteselsil nesiller üzerinde tatbik edilen terbiye, onlara heyecanların durdurulmasını. ve içe itilmesini mutlak surette talim ederse, sonunda durdurulacak ve işliyecek hiç bir şey kalmaz. Tabiat her adama kendine has bir yüz verir. Bir ağacın üzerinde biribirine tamamiyle benziyen iki yaprak bulunma- dığı gibi, dünyada biribirine mutlak surette benziyen iki a- dam yoktur. Fakat, içinde gündelik hayatın geçtiği dar yatakta, en sonunda, insanlar, çakıl taşları gibi yontulmakta, hepsi bi- 'ribirine benzemektedirler. Ve bu yontulmayı şahsiyetleri ile öderler. Aktörün özü en saf şeklinde çocuklarda tezahür eder. Onların tip kabiliyetleri eşsizdir; oyunlarında hayallerinden geçenleri tahakkuk ettirmek için dayanılmaz bir ihtiyaç gö- rülür; bu ihtiyaç hakiki surette yaratıcıdır. Çocuklar dün- yayı bizzat keşfetmek ve yeniden yaratmak isterler, Kendi- lerinden bu hakkı almak istiyen bir öğretime karşı isyan €- derler., Onları içinde boğmak istedikleri tecrübelere ihtiyaç- ları yoktur. Şimşek süratiyle bütün gördüklerine imtisal e- der ve her şeyi arzu ettiklerine veçirirler. Muhayyilelerinin kuvveti mani tanımaz. Şu kanape mi? Bir trendir: Düdük çalan ve sarsılan İokomotif işte duman salıveriyor. İşte mem- nun bir yolcu, bir kompartımanın penceresinden baş döndü- rücü manzarayı seyreder, işte ciddi bir memur biletleri kont- rol ediyor. Yerine varılmıştır: Bir hamal, soluk soluğa bir yastığı otele kadar sürükler ve ilk rastlanan bir koltuk, oto- mobil olup harekete gelir. Bütün bunlar nedir? Tiyatro, ti- yatronun ruhudur. Model alınacak bir temaşa sanatidir. Ve