AKİS - SAROL DAVASI "zaten aslına bakarsanız, büyük bir mahzurdur ya" diyerek yapacağı it- hamın doğruluğunu okuyucuyu inan- dırıcı bir psikolojik zemin hazırlıyor ve derhâl diyor ki "bizde böyle bir vekil vardır. Yani ne demek? Bu ve- kil aslında büyük bir mahzur vazi- yetindedir, demek istiyor. Mucip sebeplerini de aklı sıra be- yan ediyor, Mükerrem Sarol Türk Sesi [gazetesmın sahibidir, basın, iş- lerini tedvire memur Devlet Vekili sı- fatiyle de hükümetin ilânlarını "ta- mamiyle şahsi takdiri ile tevzi" edi- yor ve file kimseye de hesap verme- yecek bir mevkidedir, deniyor. Bir defa sanık, hakikatleri bile- rek tahrif ediyor. Türkiyede keyfi vazife tevdi edilen bir vekillik yok- tur. Daha başka bir tabirle vazife- sini keyfe mayeşa ifa eden bir vekil- lik yok ve vekil de yoktur. Saniyen, resmi ilânlar şahsi takdire göre de- ğil, bu hususta bazı esas ve pren- sipler dairesinde hazırlanmış olan kararname hükümlerine göre tevzi e- dilir. Oradaki esaslara riayet Vekil için mecburidir. Kararnamenin sure- ti tatbiki,, başta Başvekil olduğu hal- de diğer vekillerin de kontroluna ta- bidir. Çünkü kabine müşterek mesu- liyet esasına dayanır. Kararnamenin tatbik şeklini Meclis de kontrol eder. Nihayet vekilleri vazifelerinden do- layı Anayasa da hukuken mesul kıl- mıştır. Vekiller, umumı kanunların hükümlerine tabidirle Fakat sanık, boyle bır ifade tarzı kullanmakla müvekkilimin vazifesi- i "büyük bir mahzur yaratarak i- fa ettiği şeklinde bir ithama tevessül etmektedir. Ve müvekkilimi "şahsi takdirine göre ve kimseye hesap ver- meden ilan tevzi eder" şekilde gös- termekle müvekkilimi resmi ilânları gazetesine bol ve istediği şekilde ve menfaatlenerek vermek hususunda a- çık bir itham ve isnada maruz bırak- maktadır. Sanığın müteakiben, — müvekkili- min Vekıllıgmm Devlet işlerinin iyi yürümesi için elzem olduğunu iddia- nın "fazla afdıllık" olacağını beyan etmesi, müvekkilimi devlet İşlerini ifa ve idarede ehlıyetsızlıkle itham- dan başka bir şey değildir. Bu ta kullanılan "fazla safdillik" tabiri hakaret ve tecavüzü ağırlaştırmak- ta Türk Sesi'nin "satmayan gazete" olarak tavsifi ve bu a bir nu- maralı mevkii işgal ettıgını İddiaya kalkışması (servete zarar getirecek) bir isnattan ibarettir. Bu da 6334 sa- yılı kanuna göre suçtur. Sanık hakarete ve haysiyete te- câvüze devam ederek, itibar kırıcı isnatlara girişiyor: "işin en tuhaf ta- rafı bu satmayan gazetenin resmi i- lânla beraber bir takım firmaların hususi ilânlarını da bol bol alması- dır. Halbuki firmalar, hususi ılanları— nı, satan gazetelere verirler. Niha yet Türk Sesi'ne hem in resmi dairelerin abone kaydettirildiği de bir hakikattir." 1 Satmayan bu gazete resmi ilânın hakkı olmadığı halde nasıl alıyor- muş? Sanık, bununcevabını yazıda açıkça veriyor. Sahibi resmi ilânları tevzi eden Devlet Vekili imiş... Fakat bir takım firmaların hususi İlânlarını da bol bol alıyormuş. "Sebebi, gaze- teni- sahibi, Vekili olarak nüfuzunu kullanıyormuş a mâna aramak çıkarabılmek ımkan sızdır. Zira, "firmalar hususi ilânla- rım satan gazetelere verirlermiş... Nihayet, bütün resmi daireler de a- bone kaydettirilmiş. Bu bir hakikat imiş... llkokullarda dahi... Bütün bu alıp Vermelerı kaydettırmelerı kim yapıyor: sanığa göre Devlet Vekili Mükerrem İsnat ve iftiranın bundan ağırı o0- lamaz. Vazife sahibi bir vekile vazi- fesini suistimal ettiği -ve o yolda şah- si menfaat sağladığı şeklindeki bu li- san, hakaretten, itibar ve haysıyete tecavüzden başka bir şey değildir. ün bunların haricinde müvek- kılımın / yazıyı okuyanlar nazarında, ârı rencide eden bir siya- Si olarak tavsif edilmekle", itibarı ile ayrıca oynanmış durumdadır. b) Sanık, mezkür yazıda, hakaret ve tecavuzunun sahasını genişletiyor, diyor ki: "bu durum daha ne kadar devam edecek. errem Sarol ki, şahsı ile başvekılın şahsım birbi- rine pek karıştırmaktadır, kendi şah- sı yüzünden umumi efkârın başveki- le ve demokrat parti iktidarına bo- şuboşuna rencide olunmamasını isti- yorsa derhal istifa etmelıdır Kendi- sini buna davet ediyoruz." Şahsı ile başvekilin şahsının müvekkilimi bir ırıne karıştırdığı iddiası ne demek- tir? Bu, başvekılın de kendısıne karşı yani müvekkili karşı husu- metini celbedebılmek 1çın sarfedilmiş sözdür. Ayrıca, demokrat parti ikti- darının da husumeti müvekkilim üze- rine çekilmek istenilmektedir. Umu- mi efkârın hem başvekile ve hem de demokrat parti iktidarına rencide ol- masına dahi sebebiyet veren bir ve kil olarak müvekkilimin tavsife kal— kışılması, onun itibar ve haysiyetini kırıcı bir harekettir. - Şeref ve hay- siyetine - tecavüzdür, hakarettir. c) Yazının son kısmında müvek- kilim vazifesini şahsi menfaatlerini temın yolunda suistimalden ayrı ola- bir de manevi menfaatler temi- nı gıbı tedbirlere tevessül ile itham olunmakta isnada maruz bırakılmak- tadır. Sanık şöyle diyor: "ama, ken- disi şu sırada basın işlerini tedvire memur devlet vekâleti ile sıkı sıkıya alâkalı ajanslar veya gazeteler tara- fından -'resmi ilan ve abone dolayı- siyle - sanki öteki vekillerin hepsin- den başka bir mevki ışgal ediyormuş gibi gosterılmekted Bu, şu demektir: Gazete ve ajans- lar resmi ilân ve abone dolayısiyle devlet vekiline sıkı' sıkı bağlı oldu- ğundan, devlet vekili ajans ve gaze- te haberlerınde kendisine diğer ve- killerden ayrı bir mevki verilmesinl arzu ve bunu da temin ediyormuş. Yani, ayrıca mevki bakımından vazi- fesini suistimal ediyor haklının hak- kını kesiyor, haksıza da hakkından çok ilan ve abone veriyor demektir. Bu, gazetelerin haysiyetine de teca cüz olur. Bütün İstanbul gazetelerı resmi ilan alırlar. Cumhuriyet, Vatan, Milliyet vesair gazetelerin de haysı— yetine tecavüz etmesi sanığın cürmü kastının şiddet derecesini gösteriyor ve onları da resmi ilân menfaatine göre neşriyatlarını tanzim eden ga- zeteler olarak tavsif mevkiine düşü- anık, yazısının sonunda mü- vekkılımı hedef alarak ve onun hay- siyet ve itibarına bir kere daha te- cavüz kasti ile " " tabirini kul- lanmıştır. Şu durum karşısında, sa- nıgın yazısının sonunda 'yazık" kelimesini, asıl bu derece menfaat hırsı ile etrafı gördüğünden dolayı ben kendisine karşı kullanıyo- rum. ) Yazıda, hakaret ve isnadı kuv- vetlendiren bir husus da başlığıdır. Nihayet, bir vekilin gazete sahibi ola- mıyacağı yolunda 'bir fikir münaka- şası yapılmak 1stenılmış olsa 1dı, ya zının merkezi sıkletini "istifa" değil, "tercih" vaziyetinin teşkil etmesi ge- rekirdi. Vekil ya gazete sahipliğini veya vekâleti tercih etmelidir. Mea- linde konuşulup yazılabilir,. Fakat "bu vekil istifa etmelidir." hükmünü başlık olarak verip yazının içinde de istifayı gerektiren hususun vekilin — vazifesini, kendi gazetesine ilânından tutun abonesine kadar, şah- si menfaat temini için, suistimal et- tiği tarzında isnada tevessül edilme- si, hakareti ağırlaştırmakta, itibar e haysiyeti, kırmak kastını daha da açıklattırmaktadır. 4. — Akis Mecmuasının 27 nci sa- yısındaki "Mektepteki Hazine" Say- fa 7, 8 ile 8 inci sayfadaki "Madem ki istifa etmiyor" başlıklı yazıları Yukarda arzettiğimiz gibi sanığın yaptığı, bir prensip münakaşası degıldır Bir ithamdır, isnattır, vazi- fede suistimal ve şahsı menfaat te- min edildiği iddiasındadır. Bunun böyle olduğunu 27 nci sayıdaki yazı- lardan da hiçbir şüpheye mahal bı- rakmıyacak şekilde anlamak müm- kün oluyor. Müvekkilim, mezkür ya- zıların intişar ettiği tarihte ve yazı- ların münderecatından da anlaşılaca- ğı veçhile Türk Sesi gazetesinin sa- hipliğinden ayrılmış ve alâkasını kes- miştir. Bunu, aleyhine vaki tezvir kampanyasına bir nihayet vermek ve kendisinin hüsnüniyetini koymak için yapmıştır. Artık, m lenin burada bitmesi lâzımdır, değil mi? Fakat hayır, sanık, bu hüsnüni- yet dolu hareketin mânasını dahi tahrife cüret etmiş ve müvekkilimin aleyhine vaki isnatlara devam ve bunlara yenilerini İlâve yoluna sap- mıştır. Şöyle ki: AKİS, 14 MAYIS 1955