leri idare eden meslektaşı hakkında fazla muhabbet beslememesi tabii- dir" demek suretiyle hakaret mak- sadını daha da açıklamaktan çekin- memekte, hakaretin herkes tarafın- dan anlaşılıp bilinmesini arzulamak- tadır. Sanık, bununla da kalmıyor. Mü- vekkilimi, husumet tahtında, - sözde şahsi meziyet farkından neşet etti- ğini iddia eyledıgı husumet bakımın- da diğer bir kabine arkadaşı aley- hine neşrıyat yaptırmak" la itha- ma kalkışıyor. Bu, baştan başa ya- lan bir iddia idi. Çünkü, İşletmeler vekili beyanatım verdiği vakit, Baş- vekil şarkta biç. tetkik seyahatıne çıkmıştı. Ve Mükerrem Sarol da re- fakatlerinde idi. Bahis mevzuu yazı da bu sırada intişar etmiştir. Ve im- zalı olarak gazetenin başmuharriri tarafından kaleme alınmıştır. Bu hu- susu zikredişimizden maksat, sanığın yazılarının esasta da hilafı hakikat mahiyet arzettiğini bir misalle orta- ya koymaktır. Yazıda "Aynı hükümette yer a- lan iki vekilden birinin kendi gaze- tesinde otekı aleyhinde neşriyat yap- tırması...” şeklinde müvekkilime is- nad edılen fiil, müvekkilimin siyasi itibar ve haysıyetıne insanlık veka- rına halel getirici bir mahiyet arze- diyor. Çünkü, vekillik, amme vazife- sidir. Bu vazife ve sıfatı üzerine a- lan bir insan şahsi hırs ve husume- tine tabi olamaz. Olursa, itibarına halel gelir. Kabinede, memleket mu- kadderatı muhtelif cepheleriyle ve- killere emanet edilmiştir. Böyle bir durumda, bir vekili diğer bir vekil arkadaşı aleyhinde "neşriyat yaptır- mak" ile itham etmek, vekili amme vazife ve sıfatına memleket çilik duygusu yerine şahsi hırs ve kinin, şahsi hisleri hakim kılmış ol- mak ile itham demektir. Bu ise, siya- si itibarı kıracak, şöhrete zarar ve- rebilecek bir hususun isnadından, ve- kar ve haysiyete tecavüz ve haka— retten başka bir şey değildir. Sanık, ayrıca 6334 sayılı kanu- nun | lncı maddesinin ıkıncı bendin- de mevzubahis edilen "servete zarar verebilecek" bir hususta da suç iş- lemiş bulunmaktadır. Mezkür sayı- nın 5 inci sahife 2 nci sütunu alttan ikinci fıkrasında aynen şöyle denılı— yor: "Fakat, Allahtan ki Türk Ses okunmuyordu Bir gazetenin okunup okunmaması, satış derecesi ancak o gazete mensuplarını alâkadar eder. Bir gazeteyi "okunmaz" diye takdim etmek, gazetenin manevi olduğu ka- dar maddi cephesi (servet) ile alâ- kalıdır. Sanık, okuyucular nazarında gazetenin itibarını sarsmak gayesini takibetmiş ve buna uygun tabirler istimali ile okuyucular ve ilân sahip- lerinin gazeteye olan alâkalarım ber- taraf etmek, azaltmak gibi servete zarar verici bir isnatta, okunmuyor isnadında bulunmuştur. Esasen, daha sonraki, yazılarını tahlil ederken de zikredeceğimiz veçhile, sanık haka- ret ile beraber servete zarar verici AKİS, 14 MAYIS 1955 fül ve hareketlerine de devam etmiş- tir. 2 Akis mecmuasının 24 üncü sayısının 5 ve altıncı sahifelerinde In— tişar eden y Vekilin Gazetesı, başlığı altındaki yazının hakaret âmiz mahiyeti i- le bu yazıda geçen bazı kısımların 4 üncü sahif enin (Değişiklik var mı? Yok mu?) başlığı altında 4 cü sahi- feden devam eden ve 5 inci sahifeye atlıyan yazıda kullanılan tabirler ile irtibatı olduğu hususunu ve o suret-' le hakaretin atıftı bir tarzda yapıldı- ğını ortaya koymağa çalışacağız: a) Vekilin gazetesi yazısının baş tarafında İstanbul'daki gazetelerde intişar etmeyip de istisnaen Türk Se- sinde yayınlanan bir haber dolayısiy- le bir başka gazetede cereyan ettiği 1lerı sürülen bir konuşma 'hakkında özde - yahut hayali - malümat veri- lıy Bu husus hakkında bir şey söyliyecek değiliz. Bu bakımdan sanık vekilinin bu noktaya mahsus tevsii tahkikat talebinin ayrıca lüzum ifade etmediği bir kere daha anlaşılmış o- luyor.. Yalnız, malümaten arzedelim ki, manevralarda meydana gelen patla- ma hadisesi Irak başvekilinin davetlı olduğu düşünülerek, gazetelere inti- kal etmemesi hususi mahiyette ola- rak gazetecilerden Milli Müdafaa ve- kilince rica edilmiştir. Fakat, Türk Sesi muhabiri o sırada bundan ha- berdar olamamıştır. Tâblatiyle gaze- te de muhabirin verdiği haberi bas- mıştır. Cumhuriyet — gazetesi — muhabiri Doğan Nadi, bunu (Bir dakika) sütu- nunda (espri) mevzuu yapmıştır. Fakat sanık, Doğan Nadi'nin ak- lından dahi geçmiyen bir düşünce ve isnadı bahis mevzuu etmiş, havadis bakımından diğer gazetelerin - bu hususta kullanılan mahsus tâbir ile 4 atlatılmış olmaları haline temasla gorunurde işin —"hakiki mahiyeti" nin başka oldugunu beyan ederek şöyle yazmıştır: "Bu suretle, atlat- ma gibi görünen bir havadisin haki- ki mahiyeti anlaşılıyordu. Evet, or- tada bir (atlatma) nın olduğu görü— lüyordu. Fakat, hangi mânasiyle at- latma? gazetecilikteki mânasiyle mi, yoksa siyasetteki mânasiyle — mi? Bundan evvelki hadise de hatırlanın- ca insanın ıçınden (sıyasettekı) de- mek geliyor, ama.. Evet ortada gazetecılıktekı ma- nasında bir görülüyor- muş, fakat, atlatma sadece o mu i- miş" Bir tane daha varmış ve o da "siyasetteki" atlatma imiş. Ve han- gisi dıye sorulduğu vakit insanın i- çinden "siyasetteki" demek geliyor- Uş... Bu, siyasetteki atlatma acaba ne- dir? Sahifeyi geri çevirleim. 4 ve 5 inci sahifelerde izahına rastlıyoruz. (Değişiklik var mı yok mu?) baş- lıklı yazıda, Başvekilin — İstanbulda bulunduğu sırada Ankara mahreçli bir haber gazetelerde çıkmış, başta, Akis'in daima ve olur olmaz şekiller- AKİS - SAROL DAVASI de methü senadan ayrılmadığı Fethi Çelikbaş olmak üÜüzere birkaç vekil kabine dışı bırakılacakmı Böyle havadislere her devirde ve her zaman için rastlanır. Fevkalâ- deliği yoktur. Fakat Akis dedi-kodu ve o suretle hakaret yapmak ihtiyacın adır. Bazı şahısların ve bu arada birinci plânda olarak öne sürdüğü müvekkilimin şeref ve — haysiyetine de taarruz hırsı içindedir. Şu satır- lara bakınız: "Eğer havadisin men- şei İstanbul olsa idi doğruluğu hak- kında bir ihtimal belirebilir, belki de- nebilirdi, Başvekil böyle bir niyeti- ni orada açıklamıştır. Fakat hayır. Havadisin menşei Ankara idi. Ve Ah- karada isimleri yukarda geçen ve- killeri "atlatmak" gayretiyle çalışan faal bir kumpanyanın — mevcudiyeti hiç kimsenin meçhulü değildir. Ga- zete olsa olsa İsimleri eksik yazmış- tır. Zira, bu kumpanya sadece Fatin Rüştü Zorlu, Fethi Çelikbaş, Emin Kalafat, Hayrettın Erkmen değil ka- binenin halk tarafından sevilip tutu- lan diğer bazı vekillerin, meselâ Sıt- kı Yırcalının da aleyhınde idi. Ha- berlerin kaynağının orası bulundu- ğunda pek az şüphe va Sanık, atlatma gayesiyle hareket eden bu kumpanyanın faaliyeti hak- kında, kabineden —ayrılması bahis mevzuu, edilen vekillerin Demokrat Parti içinde mana ifade eden şahsi- yetler olduğunu söyledikten sonra Şöyle diyor: "Bunların Menderes'in etrafından uzaklaşmasını - bir kıs- kanç cariyeye has isteri ile - arzu edenler mevcuttu işte sıyasettekı "atlatma"-. Fa- al bir kumpanya varmış. Halk tara- fından sevilen vekilleri, bu kumpan- ya atlatırmış. Menderesin etrafından uzaklaştırırmış. Bunu yapanlar, A- kis'in meşhur tefsirlerine göre, şüp- he yok ki, bu vekilleri çekemiyen di- ğer vekillerdir. Bunlar arasında "bir kıskanç cariyeye has isteri" ile ha- reket edenler mevcutmuş. Ve sanık da, vekilin gazetesi adlı yazıda ken- dine sormu olduğu sualin cevabını müvekkilim hakkında bu siyasetteki atlatma hadisesi ile ilgili olarak ve- rince, müvekkilim sanık tarafından ok meşum ve gayri ahlâk! ve gayri insani bir his ile tavsif edilmiş olmak- rıca, yukarıda 1. inci parag- rafta tahlilini yaptığımız "bir beya- nat etrafında" başlıklı yazıdan aldı- ğımız kısımların hatırlanmasını rica e- eriz: r. Mükerrem Sarol'un ise Prof. Fethi Çelikbaş'a karşı Öyle hususi bir muhabbet beslemediği bi- linmektedir." dendikten ve Fethi Çe- likbaş'ın umumi efkarca sevilip, mü- nevverlerce tutulduğu iddia olunduk- müvekkilim hakkında yakı- şıksız İsnatlarda bulunduktan sonra "bu ımdan mumaileyhin, İşlet- meleri idare eden meslektaşı 'baklan- da fazla muhabbet beslememesi ta- biidir." deniliyordu Şu duruma göre de, sanığın mü- vekkilimi bu "atlatma" kumpanyası