Dilcilik Basit bilgi ve dil saygısı İngılız İşçı Partısı lıderlerınden Be- diği bir ebuslardan bil- tukta M h “moronlar" dıye bahsetmış, bunu diren Amerikan A. P. ajansı, diği gibi" sözü n bir izahcık ile, eksik olmasın, bizleri tenvir de ediyor; ondan öğreniyoruz ki "moron" Amerikada çok kadınla evlenmeyi caiz gören bir cemiyet "ahmak" mânasına geldiği- ni sanıp duruyorduk. Diğer taraftan başta Anadolu A- jansı olduğu halde yerli yabancı ha- ber büroları mütercimlerinin Türkçe- yi her türlü gramer ve şive kayıtla- rından kurtarıp "hür" bir dil haline getirmek için gösterdikleri gayret devrik-cümlecileri bile gıptaya düşü- recek bir gelişme ile genişlemektedir. İngiliz Reuter a_ıansının fotograf servisi Ameri kan kl ak ıster mi hayvanat bahçesine de şiddetle muh- taçtır. Bizde hurrıyetın kayıtsız şartsız hüküm sürdüğü tek saha Türkçedir Başka memleketlerde edipler ve mu- harrirler üslüpları ile belirirler; biz- de üslüp yoktur, dilin kendisi vardır. Her eli kalem tutanın kendine göre bir Türkçesl vardır: kem şaka değil, lügati ile, tâbirleri ile, grameri ile şi- vesi ile bam-başka bir Türkçe. Dev- let dairelerinin, iktisadi devlet teşek- küllerinin de Türkçeleri başkadır. İşte size tap-taze bir misal: Türkiye Şeker Fa brıkaları toz şekeri birer kiloluk paketler içinde satıyor. Pa- ketlerin üzerinde okuyorsunuz: DOL- GU VB TARTI EL DOKUNMADAN MAKİNADA YAPILMIŞTIR. Nok- tasız I ile yazılan "makina" nın na- KÜLTÜR Üniversite Asistanlığı Unıversıtelerımızın çözme zorun- en önemli dâvalar- dan birisi, Asıst n bulmak ve on- ları yetiştirme ktır Üniversiteleri- miz, artık, sadece şöyle-böyle "ders okutan" müesseseler olmaktan çık- mıştır Bir taraftan, her gün biraz daha iyi ders okutma hedefine doğ- ru gidiliyor. Öte yandan da, talebe- ye verilen maddi şahsi bilgilerin ö- kendi imkânlarına göre bir araş- tırma ve bılgı imâl etme müessese- si halıne giriyor. S Üniversitelerimizin, kendi içlerindeki meselelerinin ba- şında, bu üçlü görevini yerine ge- tirmeğe kabiliyetti öğretim üyeleri ve yardımcıları bulmak, onları ye- tiştirmek getir. Üniversitelerimizi bugü şartlar içinde - beğenelim, beğen- miyelim; şunu itirafa mecburuz: kademik meslek, med t larında taşı- İnsan cemi- ter çalışma yapan çevrelerde ye- şermiştir. Medeniyet bir taraftan hür dü- şüncedir, öte yandan da bu hissi düşüncenin siyasi, içtimaf, ıktısa dit olaylar dünyasına, bir kelime i- , iİnsa addi ve manevi yaşa- yış şekillerine tatbikidir. Nihayet, medeniyet, bugün bunların sonucu olarak insan oğlunun kaderle sa- Ph tını iradesinin ıstıka metinde, istediği gibi kurma vası- talarını elinde tutma ve kullanma- dır. İşte bu mânada olmak üzere, insanlar topluluğunda — "medeni- yet" i kurma ve taşıma şerefi, her şeyden önce bir üniversiter idrâk- Çünkü duşuncenın bu çevrelerde hasıl olur, bu çevrelerden dışarıya ak- seder Günümüzde, üniversiter idrâkle çalışan bir çevre olan üniversitele- ğa kabiliyetli elemanları çekmenin yollarım aramaktır Evet kabiliyetli elemanları üni- versiteye çekmenin yollarını ara- mak... Çünkü bu meslek, işaret et- tiğimiz şerefli, fakat ağır k kaldırabilmek için, alelade ölçüleri Prof. Bahri SAVCI aşma ıstıdadında olanlara İhtiyaç hissett Fakat, iş bununla bitmez. Hissi düşünceyi geliştirebilmek, onu 0- laylar dünyasına tatbik ederek ka- derimizi inşa edebilme vasıtalarım hazırlıyabilmek için, bu kabiliyet- lerin, sürekli ve teemmül esasına d formasyonunu tamamlıyac Ş kilde, karınca sabrı ile çalışmaları dem k öyle ise, meselemiz, büyük bir açıklıkla kendini ortaya koymuş oluyor: ) Kendisine meslek seçme ça- ğma girmiş her neslin en kabili- yetlılerını akademik mesleğe çek- cazibelerini sağlamak gerekir.. b) Sonra da, bu mesleğe giren- leri, teemmül esasına dayanan o sürekli çalışma hayatına devam imkânları ile desteklemelidir. len manzara, bir kelime ile, çok ü- mit kırıcıdır. Üniversite asıstanlıgı, akade- mik mesleğin - yani medeniyeti örme ve omuzlarında taşıma mes- leğinin - İlk basamağıdır. Fakat, bu ilk basamakta yer alan genç ilim adamı, kendisini bekle en İ- lim yolunda çalışma karşılıyacak maddi imkânların en azından bile yoksundur. Ne kadar kabiliyetli olursa olsun, bir asis- en beş yıl asistanlık kadrosunda kalma zorundad Bu verdikten sonra alabileceği 50 lira tazminattan ibarettir. Bu- günkü şartlar içinde, bu, zavallı bir rakamdır. Bugünkü konjonk- tür içinde, bu rakam ile genç ilim adamının hem hayatını devam et- tirmesi, hem de kendini yetiştirme vasıtalarından hiç olmazsa bir kıs- mını bizzat saglaması “bir mucize" teşkil eder Mucize beklemegı geçelim. Bu maaş ve tazminat tutarının, bu- günkü satın alma gücündeki yeter- sizliğin edebiyatını yapmaktan da vazgeçelim Fakat şimdi, karşımıza bir başka keyfıyet çıkmaktadır ki, o- nu hiç gormemezlık edemeyız Bu, bir mukayesedir kayesenın bütün mubalagalardan uzak en sa- de ifadesi de şudur: bir fen ve teknik dalında meslek yapmış bir genç adamı ele alalım. Bu genç, AKİS,14 MAYIS 1955