Taezgâh sanayiinin yerini büyük ve makinalı sanayiin lulması, Fakat tezgâh sanayiinin yerini makinalı sanayı, Avrupada oldu- ğu gibi, sınıflı, mücadeleli demokratik bir nizam altında da tu- tar. Plânlı bir millt devletçilik nizamı altımda da tutar. Sosyalist ve komünist bir mülkiyet rejimi ultında da tutar. Binaenaleyh şimdi bir mefkürede asıl olan, bir teknik istihaleyi değil, bir içtimai nizamı göstermektir. Acaba İsmail Hakkı Bey İçtimai adamına bu mescle karşısında nasıl bir içtimat hüviyet vermişlir? Yani milletin hakikatta iktisadi nizamı ne olacaktır? Bu mübhemiyeti veya nizamsızlığı meselâ bir solidarizm keli- mesi izale edebilir mi? Ne münasebet! Artık taayyün etmiş ikti- sadi manasile solidarizm kısaca belediyelerin veya devletin halk için bir takım hastaneler, parklar, imaretler filân açmazı de- mekten başka bir şey değildir. İktisadi mefküredeki isşabetsizlik, umumilik ve vuzuhsuzluk siya- si mefküre için de yok mu? Bütün Avrupa ta 1789 danberi hürri- yet, adalet müsavat mefhumlarınımn kökleşmesi ve demokrasi için mücadele etmedi mi7? Acaba bu bir buçuk asırlık toplu ve muaz- zam mücadelenin şimdi Avrupada kısaca karkunc bir emperya- hizmden, yahut dahilde korkunç bir başsızlık veya istibdattan başka bir şey olmıyan sonu, İsmail Hakkı Beyi tatmin eder mi? Bu bahis üstünde bizim için istenildiği kadar durmaek kabilidr. Fakat nekadar durulsa okadar çok tavazzuh edecektir ki İsmail Hakkı Beyin mefküreciliği, bugün imkânlarım, zamanın ve ta- riht şartların Türk milletina gösterdiği milli kurtuluş mefküreciliği değildir ve İsmail Hakkı Beyin misali bir vakıadır ki mutlak ve saf ilim ile cemiyetin günlük istihalelerini ve umu- mi inkisşaf istikametlerini yakından ve sıkısıkıya bağlamamanın canlı bir misalini teşkil ediyor, Eğer KADRO bu rabıtasızlığa, içtimai bir sekil altında sübjektif, ıyıhm endividüalist bir karakter demisse acaba hata etmis sayi- ır mı? —- —i