ma nasıl sualinin cevabı miçin sualinin cevabile mükemmel uyuşmuştur. Ve her devirde, sanat, yeni şekil yeni ruv ve yeni malzemeyi yeniden bir araya götircrek yeniden hükümran ol- mağa başladığı sıralarda, çirkin tandansları reddetmiştir. «Sa- nat sanat içindir» vecizesi, olea olsa bunu izeh cedbilir. Fakat sanatin her devirde bir başka ve bir yeni cemiyet ve insanlık aki desine dayanmak mecburiyetinde kaldığım izah edemez. Hele, «iyi», «güzel», ve adoğru» ölçüleri insanlığın sür'atli istihalesi ile birlikte eskidikçe ¥i şekil», «yeni ruh» ve &yani malze- me» taharrilerine koyularak bu ölçülerinm her defasında taze- lenmesi lâzımgeldiğini ve her devirde tazelenmiş olduğunu hiç izah edemez. Halbuki, hakikat bu merkezdedir. Sanat, devirlere göre deağişen «iyi», «güzel» ve «doğru» ülçüleri arasında mütemadiyen «yeni şekil», eyeni ruh» ve «yeni malzeme» taharrisinden ibaretlir. Bu taharriyi yaparken, sanat için, kendi öz bünyesi dahilinde, değişmeyen ebedi kaideler olabilir. Fakat insanlığa bazlı ole: tarafında, sanat, cemiyet kanunlarını nazarı itibare almaşa ve bunlara intibek etmeğe mecburdur. Aksi takdirde mücerretliğe kaçar ve tereddi cder. Şu halde sanat'ta «akiyde» derken, daha ziyade muhtelif devir- lerdeki muhtelif insan cemiyetlerinin cemiyet davalarmı anla- mamız tabit ve zaruridir. Zamanımızdaki inkılâpların sanata büyük bir ehemmiyet vere- rek onu kendi emirlerine almak istemeleri, işte bu yüzdendir. İnkılâplar, bunu yapmakla, sanat'ın büyük yardımına baş vuru- yorlar. Çünkü hiç bir telkin sanatkârinki kadar kuvvetli olmu- mıştır. Sanatkâr, eserini, inanarak ve sevecrek meydana getirir. Bir davaya sanatkâr kadar inanmak ve bu davayı sanatkâr ka- dar seymek, hemen imkânsız gibi bir şeydir. Bu iki kuvvetli hassasını meydana getirdiği eserde tamamile ifade edebildiği içindir ki, sanatkâr, bazlandızı akiydeye, insanları, o akiyde- nin rahiplerinden fazla inandırmağa muvaffak olmuştur. «İnkılâp» da nihayet bir akiydedir. BÜ