Üzerlerindeki alâmeti fârikalara bakınız. Keskin gözleriniz bunları ko- layca seçecektir. «Ferdi mesai ve faaliyoti asaa tutmak» ve <Milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin ieabettirdiği işler> damğasını taşıyan devletçiliği can evinize sokunuz. O sizi ve memleketi refaha ve mamuriyete — götlüre- cı*k"l'. Bütün iktisadi faaliyet sahalarının devlet eline geçmesini iddia eden nazariyeleri uzaya aliniz, Bunlar memleketi anarşiyea götürecak alan bir sosyalizmden baska bir sey değild'r.» (2) Kürsü politikacılığı az kullanılı: fakat, manası muayyen bir tâbirdir ve kısaca ammeye karşı söz söyleyen birinin, kendi zamirini bir takım kelime ve cümle komb'nazonları arkasında gizlemesi, müphem bir takim hedeflere ve isimleri taarih edilmeayen bir takım düşmanlara karşı müp- hem bir takım ittihamlarla kalabalıkları tahrik etmesi demektir. İbrahim Fazıl beyin yukarıdaki satırlaeı Kürsü politikacılığımnın karak- teristik bir misalidir. Cünki onları yazan evvelâ bir liberaldır. Daha kötüsü cok mizamabhalı bir Diheraldır. Davlatciliğin nç &u sekli na de bu sekli ile hiç bir ruhi alâkası yoktur. Ve devlelin İktisadi hayata mü- dahalesinin tam yirmi szenedenberi aleyhinde hulunduğunu bir kürsü üstünde bila iddia atmekten daha dina kadar cekinmemiştir (3) Zaten bunun en büyük delili, Türkiye'de Devlet Maliyesinin ve İktisat islerinin kayıtsız ve sarisız ccnohi sermayesi hesabına çalıştığı Moşru- liyet senelerinde, bu meanfur ceajimin mali ve İktizadi escaratine karşı, taşıdığı Türk İktisatçısı sıfatının vicdani mes'uliyetini duyarak bir tek satırla olann tenkit ve isyanını ifade etmemiş olmasıdır. Fakal Fazıl bey, kendi ahlâk haline gelmiş Kiberalliğini ve Devletçilik aleyhtarlığımı, iş başa düşünce pekâlâ maszkelemesini biliyor. Cünki günün mModasi bunu icahrttirmiştir. Bu maskeleme taktiği ise gayet bu- sittir: <Bir İhtilal, bir de İnhiılâp devlatciliği vardır. Ben İhtilâl devlet- çisi değil, İnkılâp devleltçisiyim» diyor. Fakat her kes bilir ki, İklilâl ve İnkalâp ayrı ayrı şeyler değildir. Bunlar bir cemiyet hadisosinin mütcradif iamidir. Hattâ bütün ccnebi dillerinde gerek İhtilal, gerek İnkılâp mefbhumunu yevmek için yalnız bir tek keli- me vardırı Revolutlan. Sonra yine horkos bilir ki, meselâ, Fransız büyük ihtilâli denilen hadise, 17B9 on dört temmuzunda Bastil önünde başlayıp ertesi gün Tüyleri sarayı önünde biten bir szokak macerası değildir. Feansız milletinin, 1789 dan 1848 e, hattâ 1871 e kadar uzanan bir tekâmül va istihale seyridir. Bu seyrin filân safhasına Fransız İhtilâli ve filân safhasına Fransız İnkılâbı denildiği henüz işidilmemiştir. Aynı suretle bugünki Rusya, bugünki Almanya, hattâ bugünki İtalya birer inkılâp içinde yaşamıyorlar mı? Nihayet Türk milleti, seyrinde tecanüsünü hiç bir zaman kaybelmeyon, mahiyetlinden hiç hir zaman inhiraf etmeyen mü- selsel bir inkılâp seyri içinde değil midir. Fransız inkılâbını Fransız ih- (2) - İstanbul'da Türk Ikösatorlar cemiyetindeki konferansları bilenler İsrahim Fazıl beyin bu ittihamlarının kimlere tevycih edildiğini pekilâ anlarlar. (30 - Vakit gazebesi - SBadri Eihem bayin müukalesi. Bahife & aüntu 1, 2. H