Bir kere mi? Hayır, yıllarca, Ve bu akidenin neşri için okuma- dığım kitap, baş vurmadığımı âlim kalmadı. Gross'tan Berg- son'a, Bergson'dan Remy de Gourmont'a kadar irili ufaklı bü- tün frenk kafalarını kendime dayanak yaptım. Arkamda Fecri- Âti. önümde bu büyük kumandanlar, «Sanat sahsi ve muhte- yremdir» baysağı elde, yıllarca, inis, yokuş yürümediğim yer, çatmadığım adam kalmadı. Sanat şahsi ve muhteremdir; Hiç bir şövalye, kendi arması üstündeki döviz'i için, eminim, benim kadar candar cihada çıkmamışlır. Bu coşkunluğum, sanat perisi yolunda bu serdengeçtiliğim, ilk milli felâkstimiz olan Balkar. harbine kadar, bütün üteşile de- vam etti. Fakat, ne vakit ki, Çatalca önüne dayanan düşman toplarının sesini ta yatağım içinden işitmeğe başladım, hisseder gibi oldum ki, hayatta benim yaptığım mücadeleden daha mü- himleri vardır. Balkan harbini daha hir sürü milli felâketler takip etti. Ben ge- ne kSanal şahsi ve muhteremdir» diyordum. Fakcat, onun yanı- başında, hiç değilse cnun kadar şahsi ve muhlterem seyler olabi- leceğini de düşünmese başlamıştım. Nihayet, 1914, 1918 geldi. Garp imperialismasının kandan ve yağmadan gözü dönmüş kurt sürüleri, bütün vahşsetile bizimm zavallı ağıllarımızin Üstüne de saldırdı ve ortada, ve edebi vemiyetlerden, ne mukaddes sanat davâlarından eser kaldı. O zaman, artık, bütün acı sarahatiyle anladım ki, istiklâli uşğrunda o derece ter döktüğüm sanat, evve- lâ, bir cemiyetin, bir milletin malıdır. Sonra da nihayet bir dev- rin ifadesidir. Bunlardan tecrit edilmiş bir sanatın ne manası, ne kıymeti vardır. Müstakil sanat müstakil vatanda olabilir. Falih Rıfkı, son çıkra © keskin kitabında: «Ben, diyor, senelerdir san'atkârlik iddiasını bıraktım. Ondan ve öteki dostlarımdan bir ncktada ayrılıyoruz: Ben, gerçekten dava adamıyım. Sanutı, edebiyatı, makaleyi, gazeteyi, mecmu- ayı, seyahali, her şeyi, davasma yetüiği kadar alırım; o kadar kıvmet veririm l.» Bu sözler, yukarıdanberi kısa bir krokisini çizdiğim devrin im- tihanlarından geçmiş olanların anlıyabileceği bir fikir ve gönül 26