hatta muhtelif vilâyetlere mensup gençlerderi beşi, onu bir yere geldi mi, bunlar kendi aralarında hemen bir cemiyet kuraca- lardır. Bu cemiyetin kermdine mahsus bir nizamnamesi, bir ismi, bir alâmeti Farikası vardır; azası arada bir, bir çatı altında top- lanır. Fakat, ne için, ne yapmak için? Burası pak malüm değil- dir. Mahksat bir teşkilât yapmaktan ibarettir. Teşkilât! We mü- him, ne büyülü kelime! Milliihtisat ve bunun mesnedi olan devletçiliğe gelince, bunüun da, bizde aldığı mana şu olmuştur: Türh pasaportunu haiz her- hangi bir müteşebbis ferdin ve Türk Ffirmasını taşıyanı herhanıgi bir mücesesenin devlet otoritesine dayanarak para kazanması... Görülüyor ki, kelimelerin manaları bile, bizde hasıl ettikleri subjektif bir anlayışın ifadesinden başka bir şey değildir. Bizim inkılâp ideolojimizi teşkil edan lügatlerin çoğu, bu itibar ile he- nüz doğmamış çocuklara verilmiş isimldri andırıyor. Farzede- lim hki, ikide bir «Hasan» diye birini çağırıyoruz. veya aHüse- yn» diye birinden bahsediyoruz. Halbuki bizim tanıdıklarımız arasında bu isimlere cevap veren bir kimse yoktar. Şu halde Hasan olsun, Hüseyn alsun, bizim kafamızda ya abstrakt bir mefhum halinde kalıyor veyahut muhayyelemizin keridilerine bahşettiği yüzü taşıyor demehtir. Kelimelerden fikirlere, ne çapraşık bir gidiş! Fakat, kelimelerden fikirlere başka türlü gi- dilebilir mi? ea «Words, Words and Worde!»