nediyorlaraa, Avrupalılar da cihan hâdisatının yegâne merkezi kendileri olduğunu ve sair milletlerin mukadderatının hep buntun etrafında döndüğünü vehmederler. Bu itibarla meselâ bir Fran- sız müverrihine göre Mısır medeniyeti Yunan medeniyetine, Yu- nan medeniyeti Latin medeniyetine vücul vererek ve bunların hepsi birden Fransa toprakları üzerinde bir nevi ıstıfaya uğraya- rak bugünkü Framsız medeniyetinin meydana gelmesine sebep ol- muştur. Muasır devir Fransız inkılâbile başlar. Yeni hukuk, yeni ahlâk ve yeni siyaset prensipleri hep o inkılâbın doğurduğu ulvi ve yarı mukaddes mefhumlardır. Bir asırlık bir edebiyat ve san'at hareketi bunları iptidai kavimlerin bazı hayvanları gibi adeta tabulaştırmıştır. Daha bundan yirmi yıl evveline kadar bunlara kimse dokunamazdı. Dokunursa, tıpkı Orta Yaşın küfür- cüleri gibi lânetleme olurdu. Şimdi hâlâ bir kısım Türk entelktüelleri için bu mefhumlar ayni kudsiyati haizdir. Bundan on üç yıl evvel büyük Türk inkılâpçisi Ankarada bugünkü Türk Cümhuriyetinin temellerini atmak iş- terken böyle bir hükümet seklinin hiç bir Avrupalı hukuku esasi- ye kitabmda yeri olmadığını öne sürerek ona karşı kayanlar, bu gün bir mücerret hürriyet davasına, kendi müli hakikatlerimiz- den ziyade kıymet verenler işte bu çeşit fetişitlerdendir. Türk inlalâbı, milli kurtuluş cidali saraya, medreseye olduğu ka- dar bunlara rağmen de vuku bulmuş bir hâdisedir ve Türk Cüm- huriyetinin bu onuncu yıldönümünde bu Garplı softaların sayısı bundan on yıl evvelkinden daha az değildir. Burlar hayat ve si- yaset saehasında kaybettikleri nüfuzlarını şimdi ilim sahasında perçinleştlirmeğe çalışıyorlar. İlim, diyorlar, ilim bitarftır. ve il min vatanı yoktur. Halbuki, Kemalist Türk inkılâpçısına göre ilim de millidir, ilmin de vatanı vardır ve ilmin vatanı burası ol- mak lâzım gelir.