sönra kömmürünü, sonra kontratolarını, daha sonra tenvirat cibazlarinı, mobilyalarını satmışlar. Şimdi de taşlarını satıyorlarmış — 'Taşlarını mı? «— Byvet, efendim. Civar köylüleri, bu taşların tanesine & Groş verirker, Onları, küçük el arabalariyle almağa gelirler. Böylelikle bütün binayı ta- şıyıp bilirdiler. Eski fabrikadan yalnız bu yüz kaldı - o dn tuğln olduğu için... t— Burada yalnız mt oluruyorsunur? e— Benden başka bir de muhasip var. «Muhasip, kolları sıvalı iri yarı ve mahzun bir delikanlı, beni viranenin ka- lan paviyonlarından birinde kabul etti. Burada, her şeyin metrüklüğü, artık, yürekler parçalayıcı bir hale girmişti. Dir takım dağınık kiğıt yığınları ve sandalyalar orlasında bir soba homurdayordu. Bir pencereden fabrika- nin ayakta kalan vüzü gözüküyordu. Bu yüzün ortsında, bir gülle deliği- ni andıran bir yarık, arkasındaki ateliye duvarının, kurşuni nakışları Üz- tüne açılıyoardu. sİşte, Marienthal'in on bin bir tane tergâhı, bu yarıklan birer birer st- zıp gitmişti «Ben seyahilimin sehebini kendisine anlattığım — vakıt, on bir bin aile- nin gündelik nafakasını tasliye ile meşgul bu adam, bu yegâne arta kalan dümdar, ciddi ve ağır bir eda ile söze başldı: e— Bu, gayet eski, bir manifatura fahrikasıydı. 1832 de kuruldu. Adeta, tarihi denllebilecek bir müessese' Eğer başına hu felâketler gelmeseydi, geçen yıl, yüzüncü yaş dönümünü kutlayacaktık. Bütün kasaba, yalnıs bu yüzden geçiniyordu. Yani, bir asırdan beri, bütün Marienthal, erkek, kadın, çoluk çocuk hep bu fahrika içinde dokuyor, boyayor, işliyordu. Bura- daki, 1ş, babadan oğula Intikal ediyordu. Şimdi görüvor musunuz, efendim, bütün o xamanlardan orltada ne kaldığını”... «Birlikte çıktık. Yavaş yavaş akşam ilerleyordu. Daha uydınlık gök altın- da, gözleri oyulmuş koca binu, eltrafındki evlerin üzerinden avalara inen karanlığı seyrediyor gibiydi. Rehberimi, tuğla duvarın yarığı önünde dur- du: *«— İşte, bizim sonuncu dokuma tezgâhımız; dedi. O da yarın gidiyor. Bul- garlara sutıldı Öhbürleri de böylece, Avrupanın dört bucağına dağıldı. He- nüz nerde İş varsa, oradan gelip alıyorlar. Relçika'dan geldller; İtalya'dan geldiler; Polonya'dan geldiler; İrlanda'dan geldiler «Yaklaştın. Sonuncu makina, şimdiden meyilli bir satıh üstüne konul- muş, barekete hazır bekliyordu. Bu satıh, yarın onu bir kamyona doğru kaydıracak ve makina yola çıkacaktı. Yüksek ve katı profili dipsiz bir boş- lük üstünde çizgileniyordu. Ne garlp gey! Onu, bir gelin gibi, çiçekler ve yapraklarla süşlemişler. Bu ne demek olacak? «Bana: #«— Amelenin işi... diye cevap veriliyar e— Amele mi? «Bu sözün manazını güçlükle anlayabiliyorum. Ve, bütün bu dalları, bu çelenkleri, şu betbahtlar kendi elleriyle mi örmüşler? Bu hüzünlü bez- 85