ki isyan hâdisesinin devam edip gitmekte olduğunu düşünelim? Bu iki eski düşmanın, nihayet, günün birinde anlaşmış olmela rı o kadar imkânsız bir şey midir? Birinin uluvvücenabı, öübürü nün aklı, mantığı, onları, dünyanın yüksşek menfaatleri nan: na, akıbet, neden uzlaştırmış olmasın? Kim ne derse desin, bu uzlaşma olmuştur ve yeryüzünde gördü ğümüz bütün güzellikler bu sulhun tatlı yemişleridir. ©& Bunları yerken dua edelim ki, bizim içimizde de, nihayet, böy- le bir sulh ve asayiş husul bulsım. Yani gönlümüzle aklımız ara- sında tam bir uzlaşma ve anlaşmanın esasları kurulsun. Gerçi, buna, biz, ancak amansız bir muharebe yolundan vasıl olaca- ğız. Lâkin, ne pahasına olursa olsun, bu sulha varmak ve bunun ganimetlerini toplamak bize vadedilmiş saadetlerin en büyüğü olacaktır. İnsanduki yaratma hassası, ancak, bu sayede harekete geçebilir. Onun için, her ustaişi bir frafe'dir. Eski Yunanlılar, en büyük cenk kahramanlariyle, en yüksek şa- irlerinin alınlarını ayni nebatın yapraklarından çelenklerle sa- varlardı. Bu, o demektir ki, bize her ikisi de çetin boğuşmalar pahasına kazanılmış sulhu getiriyor. İkide bir, Türk müneverleri, kendi aralarında «Bizim de ne va- kit büyük şair ve sanatkârlarımız olacak?» diye konuşup dert leşirlerken, ben de kendi içimden, melul melul, bunu, bu mü- heyyiç ladünü düşünüyorum. Ve diyorum ki «Bizde, henüz © mukaddes cidal bile başlamamıştır. Ruhumuz, tam bir adam ıssızlığı, bir adem durgunluğu içindedir.» Allah, daha yaratmadı ki, Şaytana: «Secde et!» desin, Seytan da, secde etmem desin ve bu yüzden o0 mukaddes harp, o bütün medeniyetlerin, ateşin, nurun ve gölgenin kaynağı olan mukad- des ve bereketli harp patlayıp alevleri vücudumuzu sarsın.