ya mi, bir yumuşak kum tabakası mı?» Bunu anlamayı da, kafası ile K * e g h gönlünü bu toprakların ıstırabımna verecek bir nesilden, artık hcklı'yoı, «Bu topraklarda, a konserva kutusunun esi> olanlar! Siz, kemalizim davacıları değilsiniz; bozyere tünemeyin ve ötmeyin!.. :Mektap görmüş bir İstanbul çocuğu ile bir Anad_nh. 1—*'3>"'u='€l arasiıh daki fark, bir Londralı İngilzle bir Pençaplı Hintli u_nnı_nd;k. farktan dâaha büyüktür.: Usta! Bunu yaza Zen senin r—lî.n mi ttredi? Bunu, boğuşarak yaşarken, benim de, alnım çizgilendi, saçlarım ağardı, ve belim büküldü. Yakup Usta! Yeni bir cephe kuruyaruz; «Biraz sonraki muhteşem sahneyi, bu anasırla», Türk köylüsünü anlamadan yaşıyan bu unsur- larla, yavatacağız. Mademki sen, bu toprağın maddesini ele aldın! Ma- demki sen, dile geldin, ve Lizimle, bu toprağın çocuklarile dile geldin! «Eğer, bize zafer müyesser olsa bile, kurtaracağımız şay, yalnız bu ıssız topraklar, bu yalçın tepelerdir. Millet nerede? O henüz ortada yoktur ve onu, bu Bekir Çavuçlar, bu Salih Ağalar bu Zeynep Kadın- lar, bu İsmailler, bu Süleymanlarlıa yenibaştan yapmak lâzım gele- cektir.» Ve, bu Yakuplar, bu Falihler, ve bu.........larla!, Kalemin kırılsın, Usta! Niçin bizi tatlı münevverlik uykumuzdan uyan- dıriyorsun? Niçin bizi hülyalarımızla başbaşa birakmıyorsun? Niçin bizi sarsan ve harap eden çınlak rcalite ile kat şıkarşıya köyuyorsun ? Biz, milleti, var biliyoruz; onun tariflerini münakaşa ediyoruz; onun namına konuşuyoruz... Fakat sen, niçin bize dili, iş ve kültürü, mefkü- vyesi birolmamış bir kalabalığı gözteriyorsun? Ve diyorsun: «<San der- viş olamazsın!.» Senin bu kızoğlarkız mevzuumuza yalın kaleminle dokunmak dali- kanlılığından, daha çooocok şeyler bekliyoruz; günkü, ayarlı millet yaratacak san'at eserleri için, dudaklarımız, haesecey! çarık yırlıkla- rından dükülen çatlaklara benzedi. .. *Mukaddesleşmiş bir ideal ülka, «Bu ülkede, pok yürekli, duygulu ve candan insanlar vardı. Zenginin kapısı fakire açık, ve gurhet yolları, sonunda mutlaka bir sıcak yurda ulaşıktı. Orada bütün kadınlar ana, bütün kızlar kardeş ve bültlün ço- cuklar evlâttı. Oranın taşı arkadasş, toprağı dosttu,. «$Şimdi ne görüyorum: düşmana akıl öğyeten müftülerin, düşmana yol gösteren köy ağalarının, her gelen gasıpla birolup komşusunun malını taları eden kasaba eşrafının, askar kaçağını koynunda saklıyan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüz sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalıyan ak sakallı dersüamların yetişip ürediği yer burasıdır. :tBunun sebebi, Türk Münevveri, gene sensin! Bu viran ülke ve yakanıl insan kütlesi için n« yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdik- ten, ve anu, bir posa halinde katı toprak üstüna attıktan sanra, simdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. ; “Anadolü halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın Bir vücudu vardı, besliyemedin. Ürtünde yaşadığı bir £B