Fransiz ve Rus inkılâplarının ideolojileri içinde mahbus kalmış dimazlar, bu mustakil hüküm karşısında afallaşıyarlar. Fransız inkılâbının esirleri, bizi komünistlikle, Rus inkılâbının meczupları da bizi faşistlikle ittihama kalkışıyorlar. Çünkü, bu bethahlar ve gafiller, Türk inkılâbının şahsiyetine, tekliğine ve yaratıcılığına inanmiyorlar. Kendi ideolojik acizlerini, bu gibi ittihamlarla perdelemek isti- yorlar. Türk inkılâbma inanmak demek, Devletin yapıcılık ve idareci- lik kudretine inanmak demektir. İktisattan başka her hangi bir sahada devletin inkılâp prensiplerine karşı gösterilen küçük bir şüphe ve ufak bir itimatsızlık derhal cezalandırılan bir irlica te- lâkki olunurken, ilkrttisat sahasında devletçilik aleyhinde ulu, or- ta ağız açmak şimdi moda oldu. Devletçilik aleyhinde sistema- tik yapılan bu propagandaların ilk hedefi: devletin yapıcılık ve idarecilik kabiliyetine karşı şüphe uyandırmaktır. İşte bir takım Darülfünun profesörleri ki, devletçiliğin Avrupa kitaplarında yeri olmadığını öne sürerek, inkılâbımızın zarurat- lerinden doğan bu prensibi ilmi bir edâ ile itibardan düşürme- ge yelteniyorlar. aBen, Devletin iktisadi bir devletçilik yapacağına kani değilim. Bunu yirmi senedenberi iddia edenlerdenim.» (1) Umumi bir konferansta sarfolunan bu sözlerin Darülfünun İkti- sat müderrislerinden birine ait olmasının, her hangi bir inkılâp darülfünunu indinde bir cürüm teşkil edeceğine şüphe yoktur. İktisat prensipleri, riyaziye prensipleri midir ki, -bunlar bile de- ğişiyor- yirmi senedenberi ayni şeyi tekrarlamış olmak, ilâna de- ğex bir meziyet teşkil etsin. Yirmi senedir ayni şeyi tekrarlayan bir müderris, artık Avrupada bile misline tesadüf olunamıyan, bir «ilim mumyasındır, Gazinin inkılâbı kendisine emanet ettiği gençliği, inkılâp pren- siplerine sadık bir kafa ve bir ruhla yetiştirmek vazifesini üze- rine almış bir professörün bu temerrüdü bize cidden acı geldi. () MŞubat”L933 Azşam gazetesinden, aynen. Tuükzsip odilmemişlir. 16