1 Eylül 1932 Tarihli Kadro Dergisi Sayfa 46

1 Eylül 1932 tarihli Kadro Dergisi Sayfa 46
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Moskova ve Roma'da biz, Moskova ve Roma'dan evvel, harp- sonu ihtilâllerinin metodunu ve tekniğini buluyoruz. Müaskova ve Roma, Ankara'dan ayrıdır. Fakat harpsonu ihtilâli metodu ve harpsonu ihtilâli tekniği, her biri bir harpsaonu ihtilâlini tem- sil eden Ankara, Roma ve Moskova'nın müşterek mülkiyetidir. Şef nedir? Kadro ne demektir? Disiplin tutar, kafa büyültür, fakat kalp hudutsuzlaştırır sözünün bir ihtilâl kadrosu için ma- nası nedir? Hulâsa inkılâp nasıl bir sırdır ki, anda, şekilsiz bir halk kalabalığının, bir gün bir müşahhas kudreti olan şef, ira- de, fikir ve gönül kudretlerinin tılsımlı ahengi içinde bir mille- tin talihini bir kutuptan, diğer kutba bir mucize gibi nasıl tev- cih edebilir? Bunu görmek iatiyenler için Moskova - Roma ha- kiki bir düstür kitabıdır. Çünkü siyasi kültür, Türk inkılâp nes- linin, maalesef henüz kafi dereceda İstinas etmediği bir mef- humdur. Halbuki bir inkılâbin mukadderatını nihayet, onu yü- rüten neslin siyasi kültürü tayin edecektir. Moskova ve Roma'da biz, siyasi kültür mefhumunun satırlar haline getirilmiş pren- siplerini buluruz. Bununla beraber Moskova ve Roma, iki ihti- lal tekniğinin ve iki ihtilâl metodunun sadece bir müşahede ve hikâyesi değildir. Bu eserde, bizzat bir ihtilâlin oğlu ve bir ih- tilâl merkezinin ileri mücadelecisi olan Falih Rıfkı'nın şahsında, bir Türk mefkürecisinin, kendi şahsiyetinden bir zerre bile ver- meden iki büyük cemiyet harekatini, nasıl objektif bir tetkik mevzuu yapabileceğinin canlı misali verilmiştir. Bir inkılâp devrinde, inanılacak prensiplerin, hazır ve münaku- şadan beri mafhumlar halinde ruhlara isalesi, geniş halk küt- lelerinin imanını teşkil için lâzımdır. Fakat bir inkılâbın yehber kadrosunda bulunan, bir inkılâbın ileri saflarında yer alan bir unsur için, kendi inkılâbını diğer inkılâplarla karşılaştırama- mak. kendi iszkılâba inanışını, mukayeseli bir idrakin, kendine verdiği şuura istinat ettirmemek, ancak bir zaaf âmili olur. Mu- kayese, kalamızda çeşit çeşit ölçülerin, çeşit çeşit katagorile- rin muayyen bir hükme vusul için çarpışması demektir. İnkılâ- ba inanısta bir hükümdür ki, onun da salâbeti, ona vusul için beynimizin açılıp kapanmasını, saatlerce, günlerce kıyranması- nı zaruri kılar. Eğer hüküm ve iman, maddenin içinde hazır ve mamul olarak bulunsaydı, onu bir yudum su gibi alırdık. Fakat 4Ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: