sanlar arasında hesapsız kelime mübadelesi vardır. Elvorir ki bu kelimeler yeni girdikleri dilin bütün milli şeraitine uysunlar. © Dil meselesinin yeniden ciddi ve kal'i bir surette mevzuu bahsol- duğu bu sırada her şeyden evvel bugünkü türkçenin illetlerini tesbit etmemiz lâzımgeliyor. Bundan yirmi sene evyel orlaya bir «yeni İisan» tabiri çıkmıştı. Bu çok yaşamadı, Yerini €güzel türkçevye bıraktı. Sonra, tadece «millt dil» oldu. Bu cereyanın ne kadar mülereddit ve metotsuz bir şey olduğunu kendine tam uygun düsen ismi bir türlü bulamamış olmasından kolayca anlı- yabiliriz. « Yeni lisans, «Güzel türkçe», «MilE dil» unvanlarını taşıyan bu cereyanın Mmaksat ve gayesi gayet basit ve mahdutdu: Arabi ve farisi kaidelerle yapılmuış terkipleri atmak ve nazımdua Gruz yerine hece veznini kullanmak. Bugün hepimizin yaptığı suy budur. Fakat, aradığımız, hasretini çektiğimiz türkçe'den hâlâ meydanda eser yok. Bunu bulmak için ta eski türkçe metinlere doğru uzun bir seyahat yapmamız İâzım- gelir. «Kodatkobilik»de, «Dede Korkut»da, Türk nesrinin su ka- tılmamış safi çeşnisini sezer gibi oluruz. Yunus Emre'de Türk nazmının erdiği kemali heyecanla görürüz. Sonra, serpintileri bugüne kadar gelen halk şiirlerinin çok defa yabani ve iptidat güzellikleri arasında doğrudan doğruya ruhumuzda çınlıyan ses- ler duyarız. Yeni bir lisan yapmak, güzel türkçe diye müphem bir hayalin pe- şinde koşmak neden? Türkçe, anamızın tatlı dili, bütün saffeti, bütün tazeliğiyle, dağbaşlarından akan kekik kokulu sular gibi, işte, şuradadır. & Yapma bir dilin, yapma bir edebiyatın duvarları arasında mah- sur kalanlar bunu bir türlü göremiyorlar. Bizi uydurma Osman- lıca'dan, uydurma bir türkçeye atmak istiyorlar. Türkçe, arapça gibi, lâtince gibi, germanca gibi ana dillerden biridir. O muhtelif tekâmül merhalelerinden geçti ve kendi göv- desinden dünyaya bir çok lehçeler serpti. Onu, cihangirlik etmiş ve bir aürü medeniyet kurmuş bir ırk asırlardanberi konuştu, yazdı, okudu. Bugün, hülâ, o ırkın evlâtları, muhtelif noktalara 21