Edebiyat : Ferdiyet ve Şahsiyet Yakup Kadri. Her san'at eseri onu vücuda getiren san'atkârdan evvel cemiye- tin malıdır. Çünkü, san'atkârın kendisi, bir tesadüfün veya es- rarengiz bir takım kudretlerin meydana attığı bir mahlük değil, doğrudan doğruya cemiyetin mahsulü bir insandır. San'atkâr kendi yarattığı san'at eserinde ve cemiyet kendi doğurduğu bu insanda şuura erer. Victor Hugo şairin tarifini yaparken daha ileri gitmiş: «Şair, kâinatın tannan şuurudur.» demiş. San'atın nazariyesile meşgul münekkitler, kendi fikir ve meyil- lerine göre bir takım tasnifler yapmıslardır. Meselâ san'atkârla- rı, ferdiyetçi cemiyetçi diye iki sınıfa ayırmışlardır. Bunlara gö- re PASCAL, STENDHAL, DOSTEİEWSKİ tam birer fert ve fer- diyetçi nümunesidir. Yani bu üç şahsiyetin bulundukları muhit ve yaşadıkları zamanla ne müteaddi, ne passif hiç bir münase- betleri yoktur ve dehalarının, mizaçlarının veya bünyevi teşek- üllerkinin hususiyetinden başka bariz bir vasıfları görülemez. Şu halde acaba saebep nedir ki, Fransa'dan bir tane Dostoiewski ve Rusya'dan tek bir Stendhal çıkmamıştır ve Pascal'ı, halis bir Fransız olduğu halde, 1860 Fransa'sında tasavvur etmeğe imkân bulamayız? Leningrad'da bir müzeyi gezmiştim. Burada müzenin her salo- nu yalnız bir nevi eşyaya değil, ilmi metotlara göre her nevi eş. ya ve vesikalarıyla bir devre tahsis edilmiştir. Meselâ, on seki- zinci asra mahsus salona girdiğiniz vakit orada, o devre ait ne varsa, kunduradan vazoya, vazodan tabloya kadar hepsini bir arada bulursunuz. Bu muhtelif ve birbirini tutmayan eşya, hep birden ait oldukları asrı gözünüzün önünde sentetkik bir tarz- da tecessüm ettirir. 24