Hindistan'ın Çin'den bir farkı varsa, o da, çakaralmaz tüfekli ordularla kuşanmış haris ve çapulcu Jencraller yerine, çakar- almaz fikirli, ihtirazsız ve bir dilim ekmeğe kanaatkâr bir Gandi'nin peşinden seyretmesidir. Çin'de, ümmetin maddesi kaynıyor ve bir beyaz ateş haline gelinciye kadar kaynıyacak ve bu madde, yeni kalıplara dökülerek, yeni Çin milletlerini yerecek. Hindistan'da halbuki, ümmet maddesi, eski ve beş para etmez kalıbından çiıkmamak için, donuyor, Müslüman şef, Dürrüşehvyar'ı gelin etmekle meşgul, Mecusi şef, istismarcıya karşı, mukaddes keçilerini, süt besisinde kedisini ve çıplak bacaklarını göstererek, nümayiş yapmak peşinde. Burada da, kim bilir kaç tane milletin özlü ham maddesi, buz- laşmış ümmet pıhtısının içinde, için için kaynıyor. Ganj, adamı muttasıl aldatamaz. Gün gelir, ona, kurban vermek yerine, mükemmel bir sopa çekmek İözumunu herkes anlar. Ve, ozaman, beton kuşakların inzibatında, aldığı catıları, kilovatlarla ödemeğe mecbur olur. Bunun lâzım bir hareket olduğunu, bir millete, gramofon, radyo, elektrik ütüsü ve fotoğraf gibi masum âletçikler bile ispat edebilir. Medeni- yetin önünden kaçandan istiklâl mefret eder. Gandi'nin afsunları, bu hakikatin anlaşılmasına daha bir kaç yıl mani olabilirler. Fakat ondan sonra, söz, cihanı gittikçe idaresine alan “bugünkü medeniyet bugüngü cihanındır,, parolasının olacaktır. BA,