Yunusz gibi sofuların, Karacaoğlan ve Dertli gibi âşıkların yaz- dıkları şiirleri, biz, bunlar arasında sayamayız. Çünkü, gerek tekke ve gerek âsık edebiyatı Türk klasismasının dağınık servet- lerini teşkil eden eserlerdir. Bunları toplayıp tedvin etmek ve Türk edebiyat tarihinin ana hatlarını bumun seyrine ve tekâmü- lüne göre çizmek lazımdır. Bunun yanında, Divan Edebiyatı, nevi şahsına münhasır bir zümre san'atı olarak öğretilebilir. Çünkü, kültürümüzde ne ka- dar yabancı olursu olaun, Divan Edebiyatı, bizim milli fikir ha- yatımızda bir hâdisedir ve onun edebi tenkit sahasında hic de- Pilse bir antitez olarak yaşamasına iktiyaç vardır. Bizim milli $iirlerimizin bütün güzellizi, Kurultay'da bir kat hatibin yaptığı gibi, ancak Divan şairlerinin yazılarile karşılaştırıldığı zaman meydana çıkar. Divan Edebiyatı, yalnız gayrimilli değil, gayriinsanidir. Bura- da rah, insanın ruhu muayyen bir takım söz, mecaz ve istiare kalıpları içinde hapsolunmuş ve pek azı dışarıya sızmak imkâ- nını bulabilmiştir. Onun içindir ki, hayatın bin bir çeşit tevelli- lerinde daime tek metifli bir yeknasak musikinin borusiyle ku- dır. Olüm, kahramanlık, mihnet ve saadet divan şairlerinin eser- lerinde daima tek motifli bir yeknasak musikinin borusiyle ku - nuşür. Divyan şairinde tabiat bir acem minyatürü üzerindeki perspek- tifsiz bahçeyi andırır. Burada, ağaç insana, kua göve yapışmıs- tır. Rüzgâr yoktur ve her ne varsa donmuş gibidir. Onun içindir ki, Divan Edebiyalı mahzeninden cıkıp ta milli, halk sairlerine kavuşunca, birden bire, insan karakterleri, kuş cı- vıltıları, yaparak haşırtıları, günesş ve deniz parıltılarile dolu canlı bir âleme doğmuş gibi oluruz.