pacak Yüksek Adalet Divanı dokuz kişiden kurulacaktı. Bunlardan ü- üyesi olacaktı. Üyesi bulunacaktı, lar Kurulu tarafından yapılacak ve Milli Birlik Komitesinin tasvibine su- nulacaktı. Yüksek Adalet Divanı ü- yelerinin seçimi yapıldıktan ve çim onaylandıktan sonra bunlar (n azli veya değiştirilmesi mümkün ol- mıyacaktı. Soruşturmayı yürütecek olan kurul ise otuz kişiden müteşek- kildi. Hazırlanan Usul Kanunu çer- çevesinde Yüksek Soruşturma Kuru- tu ilk tahkikatı yapacaktı. Tahkika- tı yürütecek olan bu kurula, sorgu hakimlerine tanınan haklar tanınmış- komiteler kurabilecekti teler tahkikatı türlü yönlerden yürü- tecek ve herbirinin elde ettiği neti- celer bir araya getirilerek (Yüksek Adalet Divanına sevkedilecekti. Komisyon, çalışmaları sırasında bilhassa teferruat üzerinde hassasi- yetle durdu. Küçük gibi görülen, fa- kat tatbikatta büyük aksaklıklar çı- karacak bazı noktaların müzakeresi saatlerce sürdü. Kanun sanıklara sa- dece üç müdafaa avukatı bulundur- mak yetkisi veriyordu. Bunun sebe- bi sabıkların yüzlerce avukat -tabii bulabilirlerse- tutarak işi uzatmağa yeltenmelerini önlemekti. Yüksek So- ruşturma Kurulu sanıkların yakın- larının dış memleketlere gitmelerini yasak edebilecekti. Hattâ onları mu- ayyen bir bölgede oturmaya da mec- bur tutabilecekti. Bu da tahkikatın selameti ve delillerin yok edilebilme ihtimalleri gözönüne alınarak konul- muş bir hükümdü. Dördüncü günün akşamı kanun hasırlanıp Milli Birlik Komitesine tevdi edildiğinde komisyon O üyeleri derin birer nefes aldılar. Ancak derin nefes alan sadece onlar değildi. Bu işten Milli Birlik Komitesi de memnun olmuştu. Zira hemen her gün gazeteciler Komiteden Usul Ka- sonra komitece tasdik edilerek (o ka- nun tamamen açıklandı. Bu arada Milli Birlik Komitesi üç bakanın küçük bir seyahatini geri bıraktırıyor ve Yassıadada (o misafir kimselerin serbest bı- rakılması terk ediyordu. Bu yüzden Adalet Bakanı Gözübüyük, İçişleri Bakanı Kızıloğlu ve Basın - Yayın Bakam Tarhan geçen hafta- nın ortasında Yassıadaya yapacakla- Cemal Madanoğlu "Ben yapmadım". rı seyahati iptal ettiler. Sanıklar so- ruşturmanın neticesine kadar omev- kuf kalacaklardı. Zira Komite, o sa- nıklar hakkındaki hükmü yeni ka- nunla kurulan mekanizmaya bırak- mıştı. Sadece, belki siyasi olmayan sanıklar bir revizyona tâbi o tutula- caklar ve Bakanlar o takdirde gide- ceklerdi. İşte bu günlerdedir ki Başbakan- lık koridorlarında, Adalet Bakanlı- ğında uzun boylu, kıvırcık kır saçlı ve daima gülen bir adamın koşar gi- bi dolaştığı görülüyordu. Adam son derece hareketliydi. o Yorulmak bil- miyordu. Kır saçlı zat Devlet Bakam Amil Artus idi. Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı U- sul Kanununu hazırlıyan heyete da- hil bulunuyordu. Ancak Artüs diğer işleri dolayısıyla heyetin o çalışmala- rına fazla iştirak edemedi. Artüsü yeni Anayasanın ilânı sırasında yap- tığı basın toplantısında görenler Dev- let Bakanının bu işlere ne kadar va- kıf olduğunu derhal anladılar. Artüs Hükümetin komisyondaki bir nevi temsilcisiydi. Peki ama memleket politika hayatında adım duyuran bu Amil Artüs kimdi? Basın mensupla- rından biri kalarak bu sualin ceva- bım aradı. Artüs Geçici Anayasayı kendine has üslubuyla takdim etti. Basın mensupları Devlet Bakanının ağzın- dan Geçici Anayasayı odindeliler ve notlarım alır almaz geç kalmamak İçin aceleyle (Başbakanlıktan ayrıl- dılar. Bir asker oğlu.. 1912 yılının 8 Kasım günü Gedikpa- i eski bir İstanbul evinde leri sevinçten ışıl ışıl parlıyordu. Se- vincinin sebebi nur topu gibi bir er- kek evlât sahibi olmasıydı. .Kayma- kam Osman Sabri bey ilk çocuğuna Amil adım verdi. Hayatı çeşitli seyahatlarla geçe- cek olan küçük Amilin ilk yolculuğu daha 20 günlükken başladı. Babası Kaymakam - şimdi yarbaya tekabül eden rütbe- Osman Sabri bey eski bir ittihatçıydı. İttihat ve Terakki J Cemiyetinin 18 numaralı âzası Ool- makla her zaman iftihar ederdi. E- sas sınıfı piyade olmasına rağmen kaymakam Osman Sabri bey yaptığı hizmetlere kargılık "biraz dinlenme- si" gerekçesiyle Jandarma sınıfına naklolundu ve Bursa Jandarma Ku- mandanlığına tayin edildi. Böylece Gedikpaşadaki eski İstanbul evinden Bursaya göç edildi. Amil Artüsün çocukluğunun bir kısmı Bursada geçti. Küçük Amil 7 yaşına geldiğinde babası Osman Sab- ri beyi kaybetti. Babasını «kaybettiği yıl ilk tahsile başladı. Annesi oğlunu evlerinin yakınında bulunan Hoca A- Orduları Bursayı işgal etmiş Ve mek- tep kapanmıştı. Âmil Artüs o gün- leri hâlâ dünmüş gibi hatırlar ve ha- yatının en acı hatırası olarak vasıf- landırır. Bir gün öğle vaktine doğru Amil ile sınıf arkadaşları bir Yunan tabu- runun mekteplerine doğru gördüler. Hocaları gözleri yaşararak ler Yunan askerlerine korkuyla kıyorlardı. o Bazıları oağlamaktaydı. Bu sırada mektebin müdürü sınıfa girmiş, talebelere evlerine gitmeleri- ni, artık okula gelmemelerim, oku- lun tatil olduğunu söylemişti. Tale- beler tatil müjdesine rağmen sevine- memişlerdi. Küçük Âmil gözleri ya- şararak eve dönmüş ve annesinin kucağına atılarak hıçkıra hıçkıra at- lamıştı. Amilin yemden okula başla- ması uzun sürmedi.. Hoca Alizade o- kulunun hocaları birleşmişler, o eski bir köşkü kiralamışlar ve hususi bir okul açmışlardı. Türk ailelerinin ço- cukları ayda 50. kuruş ücretle tah- sillerim Oburada tamamlıyacaklardı. Küçük Amil yemden çantasına kitap- larını koydu yem «kuluna koşarak gitti. AKİS, 23 HAZİRAN 1960