Haftanın İçinden Mili Afet: Ocak Başkanı Cemiyetimizin yaralarından biri şekil deprenmiş bulunuyor. Senelerden beri başkanlarının tehdidi altında titreyen idare âmirleri, belediye başkanları, kredi musluğunu elinde tutan ban- ka müdürleri şimdi başka partilerin ocak başkanları için cazip birer hedef teşkil etmektedirler. Oradan bu- radan gelen haberlerde bu neviden tazyiklerin başlamış olduğu anlaşılıyor. İşin hayret uyandıracak tarafı bu zevatın mensubu bulunduğu siyasi partilerin henüz memleket idaresinde birinci derecede söz sahibi olma- masıdır.. Şuna rağmen, esen hava yıllardır, kendi kabuk- ları içinde sıralarını bekleyen ve D.P. li meslekdaşları- nın kudretine gıpta eden muhalif ocak (başkanlarına nöbeti devralma zamanının geldiği kanaatini vermiştir. İş o kadar ileri götürülmüştür ki nihayet Milli Birlik Komitesi, prensiplerini yürekten paylaştığı, fakat bazı hareketleriyle -haklı olarak- mutabakat halinde bulun- madığı siyasi teşekkülleri kırmamaya azami dikkati göstererek, son derece nazik dille bir "ikaz" yapmak zorunda kalmıştır. Komite, İnkılâp hareketinin his bir Zümreye maledilemeyeceğini hatırlatmış, ana prensi- bin bütün halkın, köylü ve işçinin demokrasiye kavuş- ması, hak ve hürriyetinin teminat altına alınması, ikti- sadi kalkınması olduğunu açıklamıştır. Peki, İnkılâp hareketi bir zümreye maledilseydi ne olacaktı? O zümreye mensup ocak başkanlarının tutu- mu haklı ve makul mu sayılacaktı? Bu suallerin ceva- bının menfi olduğu şüphesizdir. Ama muhakkak olan, yarınki siyasi iktidarın ocak başkanlarının dünkü siya- si iktidarın ocak başkanlarından zerrece farklı davran- mayacaklarıdır. Unutmamak lazımdır ki parti farkı hariç, ocak başkanları birbirlerinin ikiz kardeşidir. Bu- nun başka türlü olması da, zaten düşünülemez. Aynı muhitlerde yetişen, aynı kültür seviyesinde, aynı endi- şelere sahip, aynı gayeyi taşıyan ve zevkleri de, âdet- leri de, yaşayışları da eş kimselerin belirli bir vasatta değişik reaksiyon göstermeleri sosyal bir imkânsızlık- tır. değitirerek D.P. ocak Şimdi, bir nokta şüphesiz mühimdir. Ocak başkan- larının kudreti başkentteki idarenin zihniyetiyle sıkı sıkıya alâkalıdır. D.P. ocak başkanlarının on yıl müd- detle memleketi haraca kesmeleri eski iktidar başları- nın siyasi anlayışlarının neticesidir. Bir parti iktidara geldi mi, onun ocak başkanı Jandarma erinden şikâyet- le işe başlar. Her şey bu ilk şikâyetin başkentte uyan- dıracağı akise bağlıdır. Ocak başkanının şikayetiyle jandarma eri değiştirildi mi partizan idare fiilen kurul- muştur. Ondan sonra partilinin müracaatının ucu ba- cağı bulunmaz. Ne hakimler, ne kaymakamlar, ne va- liler, ne askeri kumandanlar bu fırtınanın dışında kala- bilirler. Menfaat sağlayan kaynaklar ocak başkanları pompasıyla bir belirli istikamette öylesine çalışmaya başlar ki âfetten kurtulmanın bir tek çaresi kalır: Baş kenttekileri süngünün ucuyla dürte dürte götürüp Har- biyeye kapamak! Bu bakımdan ocak başkanlarının her idarede mutlaka D.P. nin meşhur ocak başkanlarının kudretine sahip olacaklarım iddia bir peşin hüküm, bel- ki bir haksızlıktır. Peşin hüküm sayılamayacak olan, İktidarda hangi siyasi parti bulunursa bulunsun ocak başkanlarının o parti ileri gelenlerini kendi menfaatle- Metin TOKER rine hizmete zorlayacakları hakikatidir. Demokrasi, en ileri cemiyetlerde bile, nihayet "kelle başına rey" ma- nasına geldiğine göre ve profesyonel politikacıların bir takım mülahazaları ister istemez benimseyecekleri dü- şünülürse İkinci Cumhuriyetin kuruluş hazırlklarında ocak başkanlarım bertaraf etmenin makul, samimi ça- resi mutlaka aranmalıdır. Bu çare, siyasi partilerin ocak ve bucak teşkilâtının lağvıdır. Demokrasimizin 27 Mayıs günü kapanan ilk onbeş yıllık devresiyle yeni Meclis çalışmaya başladığı gün açılacak ikinci devresini birbirine karıştırmamak la- zımdır. Ok devre temel hakların ve hürriyetlerin ger- çekleşmesi için gerekli mücadele seneleri olmuştur. Tek partili rejimden çok partili rejime geçerken başta eski sistemin temsilcisi C.H.P. bulunduğuna göre ona karşı köyünden kentine bir baraj kurmak zaruriydi. Memle- ketçe, milletçe politika yapıyorduk ve buna mecbur- duk. D.P. devrine gelince, o devrin işbaşına getirdiği kimselerde kırk paralık idealizm bulunsaydı bugün re- jim mevzuunda fersah fersah ilerde bulunacağımız hu- susunda artık hiç kimsede zerrece tereddüt yoktur. İde- al sahibi olmayanlara karşı ideal sahibi olanların sa- vaşında da köylüsünden kentlisine her Türk vatanda- şının vaziyet alması şarttı. Ama. savaş ideal sahipleri- nin tam başarısıyla sona erdiği ve bilhassa cemiyet, hayatiyetini gösterdiğine göre Türkiyede artık politi- kayı normal hudutlara sokmak zamanı gelmiştir. Köy- de, bucakta gündelik hayat içinde politikanın yeri yok- tur. Mahalleler, kahveler, hatta camiler bundan sonra niçin ayrılsın, niçin partililer bir ocak başkanının izin- de günün yirmidört saatinde münakaşayla vakit geçir- sinler? Köyü, yani basit vatandaş topluluklarını alâka- dar eden umumi meselelerde milli mutabakat hasıl ol- duğu gün politika herkesin seçimden seçime fili alaka duyacağı, diğer zamanlar sadece meraklanacağı bir mevzu haline gelecektir. Elbette ki Demokrasi, her şeyden evvel bir siyasi partiler rejimidir. Siyasi partiler ise profesyonel politi- kacıların vasatıdır.Ama siyasi partiler normal şart- lar altında idare edilen bir memlekette ilce çapında teş- kilâta sahip olurlarsa seçimlerde üzerlerine düşen va- zifeleri pekâlâ yürütebilirler. Kaldı ki basım hür, top- lanma hakkı tanınmış cemiyetlerde her hangi tehlike anında bu müesseseler ikaz işini görebilirler, fren rolü- nü oynayabilirler. Böyle bir cemiyette politikanın köyde, bucakta işi nedir? Huzursuzluğa, zaman kaybı- na, laklakıyata yol açmaktan gayrı? Tabii, ocak baş- kanı saltanatı mahzurların başında olmak şartıyla... Ocak ve bucak teşkilâtının lağvı, D.P. iktidarı za- manında, memleketi bu iktidar büyüklerinin içine sok- mak istedikleri mezar sessizliğini sağlayacak vasıta- lardan biri olarak düşünülüyordu. Mezar sessizliğini Türkiyede imkânsız kılacak iklim ve müesseseler ku- rulduktan sonra siyasi partilerin ilçelerden daha ufak topluluklardan uzak bulundurulması sadece zaruretin, sadece ihtiyacın ifadesidir. Böyle bir kararın zamanı bugündür ve bu, bir sistemin parçası olarak düşünül- düğünde makbuldür. Yarın, mutlaka hususi niyetlere atfedilebilecek ve bütün cazibesini» tesirini kaybede- cektir.